top of page

Öykü Göğer #4 ENTELANKARA

Güncelleme tarihi: 17 Kas 2021



ENTELANKARA podcast serisinde dördüncü bölümün konuğu sunucu, yayıncı, eğitmen Öykü Göğer.


Girişi kısa keseceğim çünkü Öykü Göğer’i dinlemek çok daha iyi gelecek sizlere eminim, öyle bir ses çünkü. Hafta içi her gün 8’den 12’ye kadar radyo ODTÜ’de sizlerle zaten. Canlı sesiyle, zevkli müzik seçimleriyle dinleyicilerine eşlik etmeye devam ediyor. 2013 yılından beri Radyo ODTÜ bünyesinde olsa da radyo ile bağı biraz daha eskilere dayanıyor kendisinin. Sadece radyocu değil tabii Öykü Göğer. Başta da belirttiğim gibi aynı zamanda sunucu. Ankara başta olmak üzere Türkiye’nin bir çok şehrinde, önemli etkinliklerde sunumlar gerçekleştiriyor. Ve bu güzel becerilerini aktarabilmek adına da eğitmenlik yapıyor.


Şimdi kendi bet sesimi kısıp dinlemekten keyif alacağınızdan emin olduğum Öykü Göğer’in sesini ve değerli düşüncelerini sizlerle baş başa bırakıyorum.


ENTELANKARA: Kaç yıldır Ankara’dasınız?


Öykü Göğer: Cevap 30. 30 yaşındayım ve doğduğumdan beridir de Ankara’dayım.


ENTELANKARA: Sizi Ankara'ya bağlayan nedenler neler? Kısacası neden Ankara'dasınız. Bu bir seçim mi, yoksa zorunluluk mu?


Öykü Göğer: İkisinin arasında aslında. Beni Ankara’ya bağlayan temel neden Ankara’da doğmuş olmak ve buraya ait hissetmek. Bu aidiyetlere biraz düşkün olduğumu fark ediyorum yıllar geçtikçe. Ve sonrasında da tabii buranın yarattığı aidiyetle beraber o konfor alanının dışına çıkmakta zorlanmak. O da biraz zorunluluk kısmını getiriyor herhalde ama burada doğdum, büyüdüm ve hala çok seviyorum Ankara’yı.


ENTELANKARA: Radyocu olmadan önce, lise yıllarında, hatta daha da eski zamanlarda dinlediğiniz, aklınızda yer eden radyocular ve radyo programları var mı? Ve özellikle lise döneminizin radyolarında hangi şarkı ve sanatçıları dinlemeyi severdiniz?


Öykü Göğer: Benim için tabii ki radyo profesyonel olarak bu işi yapmaya başlamadan önce de hayatındaydı ve çok önemliydi. Bir radyo programı söyleyecek olsam aynı radyoda bir zamanlar çalışmış olmaktan çok mutlu olduğum Modern Sabahlar derim tabii ki. Sıkı hayranlarıyım ve çok uzun süre onları dinledim. Okul servislerinde gülmemek için kendimi zor tuttuğum, kahkahalar atmamak için kendimi zor tuttuğum birçok sabah oldu. Bayılıyorum Modern Sabahlara. Onun dışında Radyo ODTÜ’de çalışmaya başlamadan önce bir Radyo ODTÜ dinleyicisiydim, onu söyleyebilirim. Biraz lise yıllarına gidersek rockçıydım belki de birçoğumuz gibi. Belki biraz metalciydim. Göz altına mor kalemler sürmeli, bir takım brutla vokal performansları dinlemeli. Bunun haricinde de lise yıllarında okulda, -TED Ankara Koleji’nde okudum ben- müzik çalıyordum ben. Bir aralar, kısa bir dönem öyle bir maceram olmuştu. Okulun alt katında İstiklal Marşı’nın çalınması için minik bir stüdyo vardı. Ben de, “burada öğle arasında müzik çalsak ya, hani ne kadar güzel olur,” demiştim. Bir şekilde izni kopardım ve orada Pink Floyd’lar, Led Zeppelin’ler, evden getirdiğim CD’lerle beraber kısa bir süre müzik yaptım. En sonunda hocalar “kafamız şişti, yeter artık,” dediler. Belki bu kadar rockçı olmasam biraz daha devam edebilirdi ama benim için aslında radyoculuk macerası çok çok öncesinde böyle başlamıştı.


Öykü Göğer: Şarkı ve sanatçı dendiği zaman da benim yaşıtlarımın, 30’lu yaşlarda olanların herhalde lise dönemine damgasını vurmuş olan H.I.M dinledim tabii ki zamanında, hem de kaç kez, arka arkaya. Pink Floyd’lar, Led Zeppelin’ler bunlarla ilk tanışmalar çok özeldi benim için. Bugünkü müzik zevkimi şekillendiren yıllardı o yıllar. Ve Led Zeppelin’in Led Zeppelin One albümünü dinleyerek uyuyordum. Odamda bir CD çalar vardı. Babe I'm Gonna Leave You en sevdiğim şarkılarından bir tanesi. O albümü açıp onun eşliğinde uykuya dalıyordum. Ertesi sabah okula dinlenmiş gidiyor muydum çok emin değilim ama öyle uyumak çok hoşuma gidiyordu.


Öykü Göğer: Türkçe de tabii ki dinliyordum. Şebnem Ferah’lar, Teoman’lar o dönemde beni çok etkilemişti. Şunu da söylemem lazım herhalde yıllar geçtikten sonra biraz daha sakin müziklere kaydım. Belki biraz erken oldu bunlara kaymak için ama…


ENTELANKARA: Radyo dışında da konuşkan mısınız? Evde kendi kendinize, içten veya dıştan konuşur musunuz mesela?


Öykü Göğer: Çok güzel bir soru. Hiç konuşkan değilim. Aksine radyo olmasa herhalde pek konuşmazdım diye düşünüyorum. Genelde dinleyici rolünde olmayı seviyorum. Hele böyle kalabalık bir ortamsa, kalabalık bir masaysa orada söz alıp konuşmak, mesela baştan sona bir hikaye anlatmak pek benlik değil açıkçası. Dinlemek daha çok hoşuma gidiyor. Yayıncı olmak aslında burada çok çok faydalı benim için. Film festivallerine gitmeyi çok seviyorum. Eskiden tabii ki, pandemi öncesinde daha sık gidebiliyorduk. Festivallere gittiğimde, festival sonrasında eğer geldiyse oyuncular oraya soru cevap kısmı oluyor bildiğiniz gibi. İşte ben orada o soruyu soracak cesareti sanıyorum asla bulamayacağım hayatım boyunca. Ve orada kalkıp soru soran herkese de çok gıpta ediyorum. Ben şöyle yapmayı tercih ediyorum. Ertesi gün böyle bir mail atıp, “merhaba filminizi izledim, çok beğendim, benimle bir röportaj yapar mısınız,” kendi ortamımda, kendi ev sahibi olduğum yerde, sorular sormak biraz daha hoşuma gidiyor. Belki hani radyoda biz bir odanın içerisinde sürekli kendimiz konuşuyoruz ve kimse tarafından bölünmüyoruz, onun rahatlığı olabilir veya direkt olarak tepkileri almıyoruz karşı taraftan, bunun rahatlığı olabilir. Biraz böyle bir delilik yanı da var radyonun çünkü bir odanın içerisinde tek başınıza konuşuyorsunuz ve etrafınızda bir sürü insan varmış ve sizi dinliyormuş taklidiyle konuşuyorsunuz. Halbuki çoğu zaman konuştuğunuz odada bir pencere bile olmuyor, dışarıyla bağlantınız bile yok. Kendi kendine konuşma noktası aslında burada ortaya çıkıyor. Ama onun haricinde içten veya dıştan çok konuşkan olduğum söyleyemem.


ENTELANKARA: Ankara'da hangi mevsimde, hangi güzergahta yürümeyi seversiniz? Neden?


Öykü Göğer: Bahara kesinlikle cevap. Hiç soğuk hava insanı değilim. Sevmiyorum Ankara’nın kışını. Bahar harika. Yaz gibi böyle insanı yürürken daralmıyor da. Botanik Park olabilir, Seğmenler olabilir. O civarlarda yürümeyi tercih ederim ama yokuş yukarı değil, yokuş aşağı :)


ENTELANKARA: Tamamen boş bir gününüz var. Ankara ile baş başa kaldınız. Bu boş gününüzde neler yapar, nerelere uğrarsınız. Günü ve hatta geceyi nasıl kapatırsınız?


Öykü Göğer: Sabah evde kahvaltı yaparak başlarım. Ankara dışarıda beni bekliyor olabilir ama kahvaltıyı evde yapıp çıkmayı her zaman tercih ederim. Ee sonrasında bir kahve için Amelie's Garden’a giderim, çok seviyorum Amelie's Garden’nın kahvesini ve ortamını. Eğer tek başıma geçireceğim bir gün varsa Ankara’da, boş bir vaktim varsa sinemaya gitmeyi çok seviyorum. Bence tek kişilik bir aktivite sinemaya gitmek. Biriyle gidince ve filmi de ben seçmişsem sürekli yan gözle bakıyorum beğendi mi acaba diye. Tek başına gitmek çok kolay. Kendi sorumluluğunuzu alıp gidiyorsunuz filme. Dolayısıyla Büyülü Fener’de ya da Armada’da ya da Panora’da o arthouse salonlarda bir Başka Sinema filmi olabilir, bir sanat filmi olabilir veya o aralarda gündemde olan bir başka film de olabilir, bir gündüz filmi izlemeyi tercih ederim. Hava da kararmadan oradan çıkmak isterim daha günün tadını çıkarmak için. Ankara’nın güzelliği bence her köşe başında tanıdığa rastlamak. Dolayısıyla tek başıma gittim filmimi izledim, biraz da tanıdıklar ve sohbet gerekiyor. Arkadaşlarımın kafesini seçeceğim, Şili Meydanı’ndaki Kapı Ankara’ya gidip bir güzel öğle yemeği yerim diye düşünüyorum. Akşamı seçmekte biraz zorlanıyorum açıkçası. Böyle uzun güzel bir sofra kurulsun isterim. Manolis olabilir, Afitap olabilir. İkisinin de mezelerine bayılıyorum. Genel olarak meze kültürüne bayılıyorum zaten. Ve gece tabii ki o sofradan kalkınca bitmez. 6:45 diye düşünüyorum ama konser bitmiş, sonraki grup çıkmış ve artık sabah üçe dörde kadar biraz perişan bir halde ama biraz da eğlenmeyi bırakmadan geceye devam etmek ve öyle noktalandırmak pandemi öncesi genelde bu şekilde geçiyordu diyebilirim boş bir günüm varsa.


ENTELANKARA: Ankara hangi zamanlarda ruhunuzu boğuyor?


Öykü Göğer: Aralık ayında. Şöyle bir his geliyor çünkü, Ya şimdi önümüzde çok uzun bir kış var, Ankara’da da bir kere kar yağınca kalkmıyor biliyorsunuz, yollar buzlu bir şekilde duruyor zaten hani gri şehir yakıştırması malum. Aralığa bakıyorum, ocağa bakıyorum, şubata bakıyorum, mart da nispeten soğuk geçecek. Çok uzun bir kış var önümde gibi hissediyorum o zaman biraz Ankara ruhumu boğuyor açıkçası.


ENTELANKARA: Neredeyse tüm çalışmaları konuşma üzerine olan biri olarak işitmeye dayanamadığınız sesler, konuşmalar hangileri?


Öykü Göğer: Güzel, zor bir soru. Ben yavaş konuşulmasından pek hoşlanmıyorum açıkçası. Böyle hızlandıralım geliyor onu ya da lafın devamını, cümlenin devamını getireyim geliyor. Çok iyi bir özellik değil ama yavaş konuşmalar diyebilirim.


ENTELANKARA: Dünya’nın hangi meydanında, hangi tepesinde veya hangi noktasında konuşma yapmak isterdiniz? Hatta bir hayalimiz olsun. Bu konuşmanızda Dünya’ya iyi gelecek mucizevi bir buluşu açıklayacaksınız. Bu açıklamayı nerede ve nasıl yapmak isterdiniz?


Öykü Göğer: Bu biraz kazık bir soru olmuş bu arada :) Aklıma böyle ilk görünce neresi olabilir diye baya bir düşündüm. Biraz havalı bir cevap vermek istediğim için Sziget Adası’na, Özgürlük Adası’na karar verdim. Orada ne söylesem iyi durur diye düşünüyorum.


ENTELANKARA: Ankara'yı çok sevenler neden çok seviyor sizce?


Öykü Göğer: Yaşamak çok kolay Ankara’da. Akşam üstü iş çıkışında bir plan yapıp, o planı sorunsuzca hayata geçirebiliyorsunuz. Belki biraz trafik çekiyorsunuz ama bıktıracak kadar olmuyor. Arkadaşlıklar bence çok önemli. Sürekli çok küçük bir dünyanın içinde yaşıyormuşsunuz kadar kendinizi güvende hissettiriyor. Bir noktadan sonra da öyle oluyor herhalde. Ankaralılar genellikle aynı yerlerde takılıyorlar. Ben çocukken bir çizim yapmıştım. Orada tanıdığım herkesi aynı mahalleye yerleştirmiştim. Böyle bir çocuk resmi yaparken işte yan yana evler ve bir sokak çizmiştim. Her evin de üstünden bir ok çıkıyor. Ve orada sevdiğim insanların adı yazıyor. Onların bana yakın bir evde yaşanmasını istemiştim. Aşağı yukarı da şimdi hayatım öyle. Dolayısıyla Ankara’yı çok sevenler iyi bir arkadaş ortamları olduğu için ve burada yaşamak çok daha kolay olduğu için seviyordur diye düşünüyorum.


ENTELANKARA: Peki Ankara'dan bir an önce kaçmak isteyenlerin Ankara'yla dertleri neler olabilir?


Öykü Göğer: Ankara’da doğmamış olmak olabilir :) Ankara’da, size Ankara’yı sevdirecek çevreye henüz sahip olmamış olmak olabilir. Bütün bunlara sahip olduktan sonra belki böyle bir deniz özlemi diyebilirim. Ama biz Ankara’da doğum büyüyenlerin öyle bir alışkanlığı olmadığı için deniz özlemi de olmuyor. Aksine ben böyle deniz görebileceğim yerlere gittiğimde onu dibime kadar içime çekmek istiyorum ki Ankara’ya geldiğimde depolamış olayım. Oralara gitmek bizim için şaşırtıcı oluyor. Ankaralı hiç kimsenin de “aa burada deniz yok,” demediğini düşünürsek eğer herhalde Ankara’dan kaçmak isteyenler Ankaralı değildir diye düşünüyorum.


ENTELANKARA: Ankara'da gitmekten keyif aldığınız tiyatrolar hangileri?


Öykü Göğer: Bir özel tiyatroyla başlayayım. Tatbikat’e gitmekten çok keyif alıyorum. Çok güzel ve yenilikçi oyunları olduğu için. Ayrıca ortamı da çok seviyorum. Renkleri, sahneyi çok seviyorum. Şinasi ve Akün. Böyle o yakın olması iyi hissettiriyor bana. Böyle tam bir Ankaralı gibi hissettiriyor. O yüzden Şinasi ve Akün’de diyeceğim.


ENTELANKARA: Dilinize dolanan, alakasız, hatta sevmediğiniz ama zihninizin içinde döngü şeklinde çalan şarkılar var mı? Varsa hangi şarkılar oluyor bunlar?


Öykü Göğer: Ya var tabii ki, olmaz olur mu. Genellikle çok fazla şarkı böyle zihnime girip çıkıyor. Bir kere bütün gün müzik çalan bir yerde çalışıyorum. Radyonun içerisinde radyo hiç kapanmıyor tahmin edeceğiniz gibi. Sürekli bir şarkı arka planda çalıyor. Ama zihnimin içinde döngü şeklinde devam eden, aslında çok da dönsün istemediğim şarkılar genellikle Instagram hikayelerinde gezerken, reel’lar arasında denk geldiğim şarkılar oluyor. Sizin de kafanızda şu anda çalmaya başlamış olabilir. Herhalde kısa olduğu için o videolar, o şarkıyı baştan sonra bir türlü dinleyemediğim için onlar hep dönmeye devam ediyor. O aralar popüler ne varsa kısa videoların arasında kullanılan.


ENTELANKARA: Hafta içi her gün, 8 ile 12 arasında devam eden Gündüz Tarifesi programınıza ek olarak bir de pazarları Caz Kulübü programınız var. Son zamanlarda yeni keşfedip severek dinlediğiniz caz sanatçıları var mı? Ayrıca ülke çapında takip ettiğiniz caz festivalleri, etkinlikleri hangileri? Cazı canlı olarak nerelerde dinlemeyi seviyorsunuz?


Öykü Göğer: Bu soruya Caz Klübü’nü birlikte yaptığım sevgili yayın partnerim, caz tarihi hocası aynı zamanda ODTÜde de, Tolga Bilge’nin yanıt vermesini çok isterdim. Ben bildiğimce yanıt vereyim. Ankara Caz Festivali, 25.’si başlıyor. Hatta siz bu podcasti dinlerken devam ediyor olacaktır muhtemelen. (17 Ekim 2021) Çok keyifli bir etkinlik. Genel olarak yeni sanatçıları çok dinlemiyorum caz özelinde konuşacak olursak. Daha eskilere gidiyorum hep. En böyle, yeni demeyeyim ama genç sanatçı olduğu için örnek olarak Melody Gardot’ı verebilirim herhalde. Sık sık elimin gittiği sanatçılardan bir tanesi.


ENTELANKARA: Son yıllarda izlediğiniz ve aklınıza yer eden tiyatro oyunu var mı? Konser ya da herhangi bir sahne etkinliği de olabilir?


Öykü Göğer: Bu soruyu görünce aklıma tek bir cevap geldi. Bu aralar da kendisi çok popüler. Sevgili Nihal Yalçın’ın Antabus oyunu. Tek kişilik bir oyun ve donup kalıyorsunuz izledikten sonra. O etkilenme hiç geçmedi. Yıllar önce izlemiştim. Hala Antabus dendiğinde o donup kalma duygusu geliyor. Nihal Yalçın mükemmel bir performans sergiliyor. Bir yerlerde görme şansınız olursa, ben Tatbikat Sahnesi’nde izlemiştim, Nihal Yalçın’ın tek kişilik oyunu Antabus aynı zamanda ödüllü de bir oyun. Kaçırmayın derim eğer hala oynuyorsa Nihal Yalçın.


ENTELANKARA: Katlanır sandalyenizi alıp gittiğiniz yerler nereler Ankara'da?


Öykü Göğer: Birçok kişi gibi benimki de Seğmenler. Ama Seğmenler kalabalıksa bir iki kaçışımız var. Bir tanesi Karum’un önündeki minik çim alan, bir tanesi de Botanik Park.


ENTELANKARA: Üç yazar, üç yönetmen, üç de müzisyen ismi istesek sizden?


Öykü Göğer: Çok zor ama deneyelim. Benim en sevdiğim yazarlardan bir tanesi Ece Temelkuran. Her kitabına bayılıyorum. Özellikle Düğümlere Üfleyen Kadınlar benim en sevdiğim kitaplardan bir tanesi. Barış Bıçakçı’ya bayılıyorum, ne yazsa okurum, onu çok seviyorum. Ve bir diğer yazar da benim için ilginç bir hikaye. Önce kendisiyle tanıştığım, bir arkadaş ortamında. Ardından kitaplarını okumaya başladığım Fatma Nur Kaptanoğlu. Bana çok hitap eden bir yazım dili var. Onun yarattığı hikayeler içinden yeni hikayeler doğuruyor. O öyküler arasında kaybolmak çok hoşuma gidiyor. En yeni kitabı Ateşten Atlamak ve benim ona vurulmamı sağlayan ilk kitabı da Kaplumbağaların Ölümü. Eğer henüz Fatma Nur Kaptanoğlu’yla tanışmadıysanız umarım bir vesile olurum.


Öykü Göğer: Geçelim yönetmenlere. Ferzan Özpetek’le başlayacağım. Serseri Mayınlar en sevdiğim filmlerden bir tanesi. İçerisinde çalan Sezen Aksu’nun Kutlama şarkısı da benim için mutlu bir an şarkısı, arkada ne çalıyor sorusunun cevabı. Krzysztof Kieslowski’yi çok seviyorum, Three Colours üçlemesine özellikle bayılıyorum. Hangisi favorim, bunun cevabı yok. Bu iyice zor bir soru olur artık :) Üçüncü yönetmeni seçmekte zorlandım. Asgar Ferhadi ile Woody Allen arasında gidip geldim. Woody Allen diyeceğim ama.


Öykü Göğer: Üç müzisyen. Çok böyle hani ilk aklıma gelenleri söyleyeceğim. Ella Fitzgerald. Bayılıyorum, sesi başka kimsede yok bence. Amy Winehouse. Çok yakın hissediyorum, sanki tanışsak çok iyi anlaşacakmışız gibi bir duygu var içimde, o yüzden Amy Winehouse. Ve Leonard Cohen. Onunla da bir barda karşılaşıp en azından bir gece birkaç saat sohbet etmek isterdim.


ENTELANKARA: Son zamanlarda etkileyici bulduğunuz dizi ve filmler hangileriydi? Neden etkileyici bulmuştunuz?


Öykü Göğer: Apples, Elmalar filmi, çok sevdim, çok kendi içine çekiyor insanı izlerken. Aslında tam da bu zamanlara uygun bir konusu var. Bir salgın oluyor ve salgın ani bir hafıza kaybına yol açıyor, dolayısıyla hafıza ne kadar seçici sorusunun cevabı. İzlediğim en değişik filmlerden bir tanesi. Bir diğer söyleyeceğim film, bizim bir arkadaş grubumuz var ve orada herkesin izleyip üzerine saatlerce konuştuğu, kendimize de çok yakın hissettiğimiz, Another Round, Türkçe’ye de Körkütük olarak çevrilen bir film. Bu arada Oscar’larda En İyi Uluslararası Film Ödülü’nü aldı. Eğer izlemediyseniz kişinin alkolle olan ilişkisine dair, alkolün baştaki rahatlatıcı etkisine, ama sonradan getirdiklerine dair harika bir film. Ve son zamanlarda belki birazcık daha az keşfedilmiş ama harika bir filmse Sound of Metal. Bir davulcusunuz ve işitme yetinizi kaybediyorsunuz. Çok güzel bir film. İzlemeyenler varsa mutlaka izlesinler.


Öykü Göğer: Ben çok dizici değildim, eskiden çok filmciydim. Pandemiyle beraber herhalde konsantrasyon süremiz düştüğü için bir film açıp baştan sonra izlemek çok daha zor gelmeye başladı. Bu arada sinemada film izlemeyi seviyorum ama hiç gitmedim sinemaya pandemiden bu yana. Dolayısıyla dizilere kaydım diyebilirim. Son zamanlarda izlediğim ve beni en çok etkileyen dizi Crown oldu. Yeni sezonu heyecanla bekliyorum. Fleabag izledim birçoğumuz gibi, onu da çok sevdim.


ENTELANKARA: Nedenleriyle birlikte sizi etkileyen birkaç kitap önerisi de alabilir miyiz?


Öykü Göğer: Çok fazla beni etkileyen kitap var. Puslu Kıtalar Atlası, İhsan Oktay Anar. Bu kitaptan ne anladığımı bilmiyorum ama çok hoşuma gitti. İçindeki, bir sayfadaki kelimelerin yarısını anlamasam bile mükemmel bir okuma deneyimi. Gerçekten büyülü bir kitap. Etkilenmek deyince aklıma Puslu Kıtalar Atlası geliyor. Bir de Masumiyet Müzesi geliyor, Orhan Pamuk. Benim hayatımda özel yeri olan kitaplardan bir tanesi. Çok fazla kitap söyleyecek gibiyim ama hiçbirini birbirinden ayıramıyorum. Bir Ayfer Tunç kitabı, Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi, dendiğine bakmayın çok kalın ve uzun bir kitap. Matruşka bebeğe benzetiyorum ben bu kitabı. İçinden sürekli yeni hikayeler çıkıyor. Denize sırtını dönmüş bir akıl hastanesinden yola çıkarak bir takım hikayeler okuyorsunuz. Bir diğer kitap Zaven Biberyan’dan, o da Karıncaların Günbatımı. Türkiyeli Ermenilerin 1940’larda 50’lerdeki yaşamını anlatıyor. O da nispeten uzun bir kitap ama o hikayenin içine bir kez girdiğinizde vazgeçemiyorsunuz. Elimden bırakamadığım kitaplardan bir tanesi olmuştu. Ve son olarak da Émile Ajar‎’ın bir kitabını söyleyeceğim. Aslında yazarın gerçek ismi değil bu ama “kendim olmaktan bıkmıştım,” diyerek böyle bir gerekçelendirmeyle bir mahlas kullanarak kaleme alınan bir kitap Onca Yoksulluk Varken. Mükemmel bir kitap, onu da okumanızı tavsiye ederim.


ENTELANKARA: Sağlıklı beslenmeye dair merakınızı da biliyoruz. O zaman şöyle bir soru soralım. “Asla yenmemesi lazım ama dayanamıyorum, yiyorum,” dediğiniz lezzetler neler?


Öykü Göğer: Maalesef benim için cevap vermesi en kolay soru bu olacak. Cips cevap. Kıtır kıtır ve tuzlu şeylere bayılıyorum, tek sebep bu.


ENTELANKARA: Spotify hesabınızda hazırlamış olduğunuz birçok liste var. Bu listelerden bahseder misiniz? En çok dinlenen veya sizin şu listeye muhakkak göz atın dediğiniz listeler hangileri, içerikleri neler?


Öykü Göğer: En favori listeme Easy listesi. Gerçekten böyle hani arkada açıp çalışabileceğiniz, eve geldiğinizde dinlenirken dinleyebileceğiniz bence çok keyifli bir liste. Eğer Easy şarkıları seviyorsanız ona bakabilirsiniz. Bir de Alternatif İlk Dans Şarkıları listesi var. O da yine takip edilen listelerden bir tanesi. Düğün dernek organizasyonunda bıktıysanız sürekli çalan şarkılardan, birkaç alternatif sunmuştum.


ENTELANKARA: Son sözleri tamamen size bırakıyoruz. Yaptıklarınıza, yapacaklarınıza, üretimlerinize dair neler söylemek istersiniz. ENTELANKARA dinleyicilerine son tavsiyelerinizi, önerilerinizi, umut aşılayan aforizmalarınızı dinliyoruz.


Öykü Göğer: Çok teşekkür ederim öncelikle beni konuk ettiğiniz için. Bu podcasti kaydederken insan kendi kendine de aslında bir alan açıyor kendini tanımak adına. Bu sorulara teker teker cevap vermek, düşünmek, ben kimim, neler seviyorum, neler yapıyorum, şehirle bağlantım ne, şehre ne katıyorum ne alıyorum şehirden… Bunları düşünmek benim için çok keyifliydi. O sayfaları dinleyenlerle beraber aralamak da bu podcastte çok keyifliydi. Umut aşılayan aforizmalar… Ben umutluyum genel olarak. Ne olursa olsun, iyi veya kötü, geleceğin güzel olacağına inanıyorum. Ve bu kadarının da basit ve yeterli olduğunu düşünüyorum. O yüzden çok büyük laflar etmeyeceğim. Özgür olabildiğimiz, kendimizi iyi hissedebildiğimiz, kendimizi ifade edebilecek alanlar açabildiğimiz, neyi sevdiğimizi bildiğimiz, kendimizi tanıyabildiğimizi, bir dönem diliyorum herkes için. Özellikle pandemide çok fazla başbaşa kaldık kendimizle. İçinizden çıkan o yeni kişiyi, tanıdığınız o yeni kişiyi umarım sevmişsinizdir. En yakın ilişki bizimle bizim aramızda çünkü. Onu sağlamlaştıracağız bir dönem dileyebilirim. ENTELANKARA’ya da bol şans diliyorum. Güzel konuklarla, çok uzun soluklu bir podcast olmasını diliyorum. Ben iyi bir podcast dinleyicisiyim. O açılan kapıları çok seviyorum, her yeni podcastler beraber. Tanımadığım insanları güzel bir sohbette tanımış gibi hissediyorum. ENTELANKARA’nın da yeni konuklarını heyecanla bekliyorum. Çok teşekkür ediyorum dinleyen herkese.


Konuğumuz Öykü Göğer’di. Pek keyifli oldu onu dinlemek kendisine çok teşekkür ediyorum. Onu dinlemeye devam etmek istiyorsanız sabah 8 - 12 arası Radyo ODTÜ’yü ziyaret edebilirsiniz. Haftaya pazar günü sabah 10, 11 sularında bir başka konukla görüşmek dileğiyle kendinize iyi bakın.


Tüm podcastlerimiz Spotify, Apple, Google ve hatta YouTube'da...

63 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Yazı: Blog2_Post
bottom of page