top of page

Mert Aksu #20 ENTELANKARA

Hem dansçı, hem oyuncu hem de koreograf bir ismi ağırlıyoruz ENTELANKARA'da, Mert Aksu. Ankara Devlet Tiyatrosu oyunu Anna Karenina'da Vronski'ye hayat veriyor. Fakat yakın zamanda İstanbul'a kaptırdık kendisini. İstanbul Modern Dans Topluluğu bünyesinde artık. Dans kariyeri nasıl başladı, Ankara DT'de nasıl işlere imza attı, neler okudu, neler izledi tüm bunları sorduk


ENTELANKARA: Artık Ankara'da değilsiniz. O yüzden sorumuzu değiştiriyoruz. Ankara'da kaç yıl yaşadınız?


Mert Aksu: Şimdi tabii ki, doğma büyüme Ankaralıyım. Yani 31 yaşına kadar Ankara'da kaldım. Daha çok yeni ayrıldım ve İstanbul'a geldim. Yaklaşık altı aydır İstanbul'dayım, ama tabii ki ayağımı çekmedim Ankara'dan. Çünkü ailem hala orada ve


ENTELANKARA: Sizi Ankara'ya bağlayan nedenler nelerdi? Kısacası neden Ankara'daydınız. Bu bir seçim miydi, yoksa zorunluluk muydu?


Mert Aksu: Şimdi şöyle, bana "Ankara bebesi" ya da “Angara Bebesi” deseniz yerindedir. Çünkü ben doğma büyüme Ankaralıyım. Okula Ankara'da başladım. Teğmen Kalmaz’da okudum. Sonra 3. sınıfta TED Ankara Koleji sınavlarına girdim. Ortaokulda da kolejde devam ettim ve lisede TED Ankara Koleji'nden UB programından mezun oldum. Bir süre kolejde de kaldım, yani kolej bebesiyim. Sonra Hacettepe Üniversitesi'nde nükleer enerji mühendisliği maceram var. Sonra Ankara Üniversitesi Konservatuvarı'na modern dans bölümüne girdim. Şimdi düşününce, aslında, Ankara'da doğdum ve büyüdüm. Üniversite seçerken bile Ankara'da olmayı tercih ettim, gitmeyi hiç düşünmedim. İş konusunda da bir sebep oldu beni Ankara'ya bağlayan. Ta ki çok istediğim İstanbul Modern Dans Topluluğu olana kadar.


ENTELANKARA: Yanlış okumadıysak ya da yanlış yazılmadıysa Hacettepe Üniversitesi'nde Nükleer Enerji Mühendisliği geçmişiniz var. Daha sonra Ankara Devlet Konservatuvarı Modern Dans Bölümü'ne başlıyorsunuz. Nükleer enerjiden modern dansa evrilme nasıl oldu? Ya da modern dans hep vardı da Nükleer Enerji mi girdi araya?


Mert Aksu: Ya şöyle, tam bir hikaye aslında. Hayatımda önemli noktalardan bir tanesi, Şöyle bir düşününce, soruya direkt cevap vermek adına sanki dans hep vardı da araya nükleer enerji girdi gibi hissediyorum. Çünkü açıkçası, sanatla ilgili bir şeyle kendimce ilgilendim ve ilgi duydum, küçüklüğümden beri içinde olduğum bir şeydi. Dönüp baktığımda, içinde bulunduğumu fark ediyorum. Ortaokulda TED Koleji'nde olduğum zaman, okul korosuyla ilgilendik. Lisede de aynı şekilde okul korosuyla devam ettik. Sonra nükleer enerji mühendisliği başladığında, aslında büyük bir dönüm noktası başladı gibi hissettim. Bir sınıf arkadaşım, Michael Jackson'ın anma etkinliği için Kızılay'da Karanfil Caddesi'nde düzenlenecek olan flash mob gösterisine beni davet etti. Oraya gittim ve o etkinlik sayesinde Hacettepe Üniversitesi'nin dans öğrenci topluluğu ile tanıştım. Orada hiphop kurslarına gitmeye başladım ve Kerem ile Burak'la tanıştım. Onlar da bana Ankara Üniversitesi Konservatuvarı'ndan bahsettiler. Bu sırada, bir gün bir arkadaşımla otururken aldığı bir telefon sayesinde tamamen tesadüfen yanındaydım ve Devlet Tiyatrosu'ndaki bir çocuk oyununa dansçı olarak katıldım. O çocuk oyunundan sonra başka bir çocuk oyununa daha seçildim, yine Devlet Tiyatrosu'nda. Ankara Devlet Tiyatrosu'nda çalışırken, iki hocamla tanıştım, “Pal Sokağı Çocukları”nı çalışıyorduk, Aslı Sümer ve Burçak Işımer oyunun kareograflarıydılar ve onlar sayesinde konservatuvar için hazırlandım ve konservatuvara girdim. Şimdi düşününce, gerçekten hayatımda böyle bir hikaye olduğunu görüyorum. Nükleer enerjiden konservatuara geçiş gibi radikal bir karar aldım. Tabii ki, bunu kendime itiraf etmek ve kabullenmek zaman aldı. Benim aileme bu konuda söylemek için hemen cesaret edemedim. Önce anneme ve kardeşime bir sürpriz yaparak, girdiğim çocuk oyununa bilet aldım ve dedim ki, "Bu çocuk oyununu izlemiştim, çok güzeldi. Hadi gidin siz de izleyin." Sonra gelip izlediler ve o sırada bir baktılar ki ben sahnede yer alıyorum. Anne ve kardeşimle bunu paylaşmıştım. Babama söylemekten biraz çekindim ve bir şekilde annem çözdü ya da hissetti. Bir gün bana derslerimle ilgili soru sordu. Mühendislikten bahsediyordu, ben de "İyi gidiyor" gibi yuvarlak bir cevap verdim. Tam o sırada Pal Sokağı'nın provaları devam ediyordu ve babam dedi ki, "Görüyorum seni, her gün yorgun geliyorsun,” provalar yoğun geçiyordu çünkü “Her gün yorgun geliyorsun ama ertesi gün yine şevkle kalkıp gidiyorsun.” ”Eğer bu işi seviyorsan, okulunu oku." Dedim Mert şimdi söyledin söyledin. Ve paylaştım. Söyledim ve bana destek oldular. Bana destek oldukları için çok mutluyum. Onların desteği olmasaydı, belki de bu cesareti kendime gösteremezdim ve konservatuara girmek için şansımı deneme cesaretini gösteremezdim. Şimdi geriye dönüp baktığımda, evet, sorunun cevabı gerçekten de dans, sanat hep varmış da araya biraz küçük bir mühendislik macerası girmiş gibi görünüyor.


ENTELANKARA: Danslarına bayıldığınız müzikal filmler hangileriydi? Danslarıyla öne çıkan birkaç film önerisi alsak sizden?


Mert Aksu: Müzikal deyince aklıma direkt ”Moulin Rouge” geliyor. Hem müzikal hem de film kombinasyonunu tam karşıladığını düşünüyorum. Lisedeyken “Step Up” izlediğimi hatırlıyorum, sahne tasarımları harikaydı ve tabii ki biraz sinematik hileler ve diğer unsurlar kullanılıyordu, fakat yine de güzeldi. Politik anlamda da önemli bir mesajı olduğunu düşünüyorum. Ben izlemekten keyif alıyordum. Bunun dışında, daha yakın tarihlerde çekilen ve nin koreografisini yaptığı "Anna Karenina" adında bir film var. O filmde Jude Law falan oynadı ve dans sahneleri gerçekten etkileyiciydi. Aslında daha dramatik bir film olmasına rağmen sahneler arasında geçişlerde hareket öğesini fazla kullanıyor. Bu yüzden onu da söyleyebilirim açıkçası.


ENTELANKARA: Ankara'da hangi mevsimde, hangi güzergahta yürümeyi seviyordunuz? Neden?


Mert Aksu: Ankara'ya bence yaz hariç, mevsimler yakışıyor. Ama ilkbaharda çok fazla şey yapmadığım için, çok yakışıyor diyemem. En güzeli tabii ki kış ve sonbahar. Ankara kesinlikle biraz gri bir şehir, o yüzden sonbahar ve kış çok yakışıyor. Mesela, ailemle oturduğumuz yerden Kuleli'den Filistin Caddesi, Arjantin Caddesi, Karum ve oradan aşağı Tunalı güzergahını yürürdüm. Filistin'den Arjantin'e bağlandığınız yerden büyük meydan gibi bir yerde, bir gün batımına denk gelirseniz, çok güzel bir güneş ışığı olur. Orada çok tatlı bir hava olur. Sonbaharda ve kışta da. Seğmenler ve Botanik Parkı gibi yerlerde vakit geçirmek keyifli olur. Bence sonbaharın tadını çıkarmak için Cinnah Caddesi'nden yukarı çıkmak ve sararmış yaprakların üzerine basarak yürümek çok keyifli olur. Ağaçların sesiyle birlikte farklı bir atmosfer oluşur. Kuzgun Caddesi'nde, Kuzgun tepesinden aşağı doğru bakarak Ankara'yı görebilirsiniz. Ankara bugün havası pis mi yoksa temiz mi diye sorarsanız, temizse Keçiören dağına hatta daha uzaklara kadar Ankara'yı görebilirsiniz. Ankara'ya yükseklerden bakmak keyifli oluyor galiba, bunu fark ediyorum. Benim için, Botanik Parkı, Arjantin Caddesi ve Kuzgun Caddesi gibi bölgelerden Ankara'yı yukarıdan seyretmek keyifli bir deneyim. Ama konuşacak olursak, sonbahar ve kış Ankara'ya en çok yakışan mevsimler. Ankara, kesinlikle bir yaz şehri değil.


ENTELANKARA: Tamamen boş bir gününüzde Ankara ile baş başa kaldınız. Bu boş gününüzde neler yapar, nerelere uğrardınız. Günü ve hatta geceyi nasıl kapatırdınız?


Mert Aksu: Ankara ile başbaşa bir gün geçirirken, Seğmenler'e gidilebilir. Tunalı'nın başında çocuk parkının yanında veya Kuğulu Park'ta güzel bir çay içilebilir. Hala var mı bilmiyorum, ama orada seyyar çay satan bir ağabey vardı. Ondan bir çay alıp içilebilir, yaz-kış fark etmez. Bence bir kahve alıp Tunalı'da yürünebilir. Botanik’e gidilebilir, çünkü çok tatlı ve güzel bir yer, izole bir yer. Ankara'nın farklı ve güzel yerlerinden biri. Ankara yeşillikleriyle güzel bir yer. Ayrancı'da yürünebilir, Güvenlik Caddesi'nde keyifli olur. Hala Ayrancı'da yaşıyor eşim ve kızım, Ayrancı'da oturuyorlar. Geceyi nasıl geçirdiğimi düşünürsek, ben fazla gece dışarı çıkmayı seven biri değilim. Arkadaşlarımla oturmayı tercih ediyorum. Kıtır’da üst katta oturuyorum, Bestekar’da veya o gün neresi planlanmışsa. Mesela, Tunus’ta 2 bira içeyim ve sonra sohbet edelim diye düşünüyorum. Ben böyle keyif alan biriyim her zaman, açıkçası. Ama evde vakit geçirmeyi seven bir tarafım da var. Mesela, arkadaşlarla plan yapıyoruz, "Şuraya gidelim, bugün bunu yapalım" derken, bir bakıyorsunuz programın yarısına gelmeden evdeyim. Çünkü evde olmayı tercih ediyorum. O gün evde vakit geçirmek istiyorum ve bir bakmışsınız evde uyuyakalmışım veya film izliyorum.


ENTELANKARA: Ankara'dan İstanbula transfer oldunuz. Artık İstanbul Modern Dans Topluluğu ile birlikte göreceğiz sizi sahnelerde. Ankara'dan ayrılmak nasıl bir histi? Yeni eviniz İstanbul Modern Dans Topluluğu ile karşılaşmanız nasıl oldu?


Mert Aksu: Ankara'dan ayrılmak tabii ki zor oldu çünkü eşim orada, kızım, ailem ve sevdiklerim de oradaydı. Doğma büyüme Ankaralı olarak, alışkanlıklarım ve rutinlerim olan bir şehirden ayrılmak biraz zordu. Yeni evim İstanbul MDT ile tanışmam da bir sınav sayesinde oldu. Devlet Opera ve Balesi bir sözleşme sınavı açtı ve hem İstanbul hem Ankara'ya başvurdum. Kısmet İstanbul’muş ki İstanbul’dan kabul aldım. Bu benim için bir nevi sürpriz oldu çünkü sadece kendimi sahne üstünde göstermek ve tanışıklık olması için girmiştim sınava. Hayalimden daha fazlası gerçekleşti ve çok mutlu oldum. İstanbul Modern Dans Topluluğu, Avrupa standartlarında çalışan ve imrenerek takip ettiğim bir topluluk. Bu süreçte hızlı bir şekilde adapte oldum. Topluluk içinde kendimi çok iyi hissediyorum. İstanbul Modern Dans Topluluğu'nda muhteşem dansçılar ve başarılı bir direktör olan Beyhan Murphy var. Hem kalpleriyle hem işleriyle beni içlerine aldılar ve bu konuda hepsine çok teşekkür ediyorum. Sayelerinde, adapte olma sürecini çok daha kolay atlattığımı düşünüyorum.


ENTELANKARA: Danslarınızla yer aldığınız birçok proje var. Aynı zamanda koreograf olarak da görüyoruz isminizi. Son zamanlarda koreograflarına imza attığınız işler hangileri?


Mert Aksu: Tabii, aslında ben hem koreograf hem oyuncu hem de dansçı olarak sahne tecrübesi kazandığım en fazla yer Devlet Tiyatrosu oldu. Devlet Tiyatrosu'nda geçirdiğim süre, aslında konservatuardan önce çocuk oyunlarıyla başladı. Önce "Benim Tatlı Meleğim" isimli çocuk müzikaline katıldım. Sonra "Pal Sokağı Çocukları" isimli çocuk oyununun içinde yer aldım. Mezun olduktan sonra "Yaşlı Kadının Ziyareti"nde yardımcı oyuncu olarak rol aldım ve Anna Karenina'da Kont Vronski olarak yer alarak devam ettim. Aynı şekilde Anna Karenina benim reji masasında görev aldığım ilk işti. Koreografi asistanı olarak da görev yaptım. Aslı Sümer’in asistanıydım. Bu süreçte Aslı Sümer ile tanıştım, o da koreografımızdı. Daha sonra İpek Atagün Gezener ile birlikte çalıştık. Hem Anna'nın yönetmeni hem de Diyarbakır'da beraber yaptığımız "Amak-ı Hayal" isimli oyunun yönetmeniydi. İlk defa koreografi deneyimini Diyarbakır Devlet Tiyatrosu'nda yaşadım. Sonrasında kapı kapıyı açtı diyebilirim çünkü Diyarbakır'dan sonra Konya Devlet Tiyatrosu, ardından Kıbrıs Devlet Tiyatrosu, Trabzon Devlet Tiyatrosu ve Ankara Büyükşehir Belediyesi Tiyatroları'nda çalıştım. En son olarak yine Ankara Devlet Tiyatrosu'nda "Yunus Diye" adlı çocuk oyununu Caner Kadir Gezener ve Erdal Ozan Metin ile birlikte yaptık. Ayrıca Bursa Çocuk Tiyatrosu'nda ve yine Diyarbakır'da çalıştığım yönetmen arkadaşım Yasin Yürekli ile birlikte William Shakespeare'in "Fırtına" isimli hikayesinin çocuk oyunu versiyonunu sahneledik.


ENTELANKARA: Üç yazar, üç yönetmen, üç de müzisyen ismi istesek sizden?


Mert Aksu: Yazarlarla başlayayım kesinlikle William Golding'in "Sineklerin Tanrısı"nı söylerim. Ben lisedeyken UB programından mezun oldum ve TED Koleji'nde bir tez yazmam gerekiyordu. Biraz farklı olan bu ustalık programından mezun olmak için tez yazmak gerekiyordu. Ben de edebiyat alanından aldım tezimi. O sırada "Sineklerin Tanrısı" kitabını okumuştum. İkinci bir isim olarak da Michael Ende'yi söyleyebilirim. "Bitmeyecek Öykü" isimli kitabını okumuştum ve çok beğenmiştim. Üçüncü bir isim olarak da Daniel Keyes'i söyleyebilirim. "Algernon'a Çiçekler" kitabını okurken gözlerimin dolduğunu hatırlıyorum. Çok güzel bir kurgusu vardı. Yönetmenlerden bahsedeyim. Christopher Nolan'ın "Interstellar" filmi benim için önemlidir. Bir arkadaşımla birlikte AVM'de izlemiştik ve filmi izledikten sonra birbirimize bakıp "Ya bu neydi böyle?" diye konuşmuştuk. Belki de mühendislik geçmişimden dolayı zamanın göreliliği gibi konuların kullanılmış olması beni etkilemiştir. söylemek istiyorum. Tarantino diyeceğim. "Soysuzlar Çetesi" filmini çok beğenmiştim. Bir de Martin Scorsese diyeyim "The Wolf of Wall Street" filminden dolayı. Müzisyen olarak da Ólafur Arnalds, Marks Zihter ve Hans Zimmer’i seviyorum. Edebiyat alanında çok konuşamam, ancak bu isimlerin yaptıkları işlere yaratıcı, kreatif ve yenilikçi bir şekilde yaklaştıklarını düşünüyorum. Yaptıkları işler gerçekten seyirciye veya tüketiciye bir şeyler anlatıyor ve onları konuşturuyor. Bu yüzden bu isimleri ve yapıtlarını değerli buluyorum.


ENTELANKARA: Anna Karenina oyununuzun hikayesini Aslı Artuk'tan dinlemiştik. Bir de sizden dinlemek isteriz. Bu kadar uzun soluklu ve beğenilen bir projede hem dansçı hem de oyuncu yer almak size neler kattı ve neler hissettiriyor?


Mert Aksu: Şu anda gerçekten kariyerimde çok önemli bir yere sahip olan ve her zaman da öyle olacak bir projeden bahsetmek istiyorum: Anna Karenina. Bu oyunun koreografisini Aslı Sümer yaptı. Aslı Hocam Ankara Modern Dans Topluluğu’nda dans ediyor ve Ankara’nın en iyi, en keyifli, en kaliteli dansçılarından bir tanesi. Ben de bu projede ilk defa koreografi asistanı olarak Aslı Hocam ile beraber çalıştım. Bu benim için inanılmaz bir deneyim oldu. Hem yaratıcılık, hem koreografi, hem oyunculuk… Her anlamda çok öğretici bir süreçti. Çok şey öğrendim. Çok uzun ve yoğun bir prova sürecimiz oldu: haftanın altı günü, iki buçuk ay boyunca. Oyuncu olarak da kendimi çok geliştirdim. Hem dansçılık hem de oyunculuk açısından ikisini birden deneyimledim. Sahne üstü anlamında da çok keyifliydi. 140 temsil boyunca kapalı gişe oynadık ve bu projede yer almaktan dolayı gurur duydum. Elbette daha yüksek kapalı gişe sayılarına sahip oyunlar da vardır, ancak hem Devlet Tiyatrosu bünyesinde hem de genel olarak yapılan işlerin tarzı bakımından, dans, hareket ve fiziksel tiyatro öğelerini yoğun bir şekilde barındıran, aynı zamanda geleneksel tiyatro oyunculuğunu da içeren bir iş olan bu oyunun, 140 temsil boyunca kapalı gişe oynaması gerçekten takdir edilesi bir durumdur. Bu proje gerçekten özel bir deneyimdi ve neler kattığı ve hissettirdiği konusunda çok güzel duygular hissettiriyor. Bu deneyimi kelimelere dökmek gerçekten zor. Bu duyguları dansa dök deseniz dökerim ama kelimelere dökmek çok zor benim için. Geçen gün telefonumu karıştırırken, son oyunumuzun bir videosuyla karşılaştım ve tekrar tekrar izledim. Sahne arkasında geçen anıları hatırlamak için çektiğimiz bu videoları izledim ve oyun sonunda seyirciyle birlikte toplu bir selfie çektik. Hem bizim açımızdan görünen kısmı hem de seyircilerin alanında kaydedilen görüntüleri açıp açıp tekrar izledim ve gözüm doldu. Bu serüveni düşündükçe gerçekten çok özel olduğunu anlıyorum ve her zaman öyle kalacak.


ENTELANKARA: Son zamanlarda etkileyici bulduğunuz dizi ve filmler hangileriydi? Neden etkilemişlerdi?


Mert Aksu: “Interstellar” benim son zamanlarda değil belki ama çok etkilendiğim ve beğendiğim bir filmdir. Konusuyla beni cezbeden bir noktada yer alıyor. Kara delikler, zamanın göreliliği gibi konuları ele alması ve mühendislik geçmişimden de dolayı hala ilgiliyim bu konulara. Bu konular büyük soru işaretleriyle doludur ve cevaplanması gereken birçok soru vardır. Ayrıca Netflix'te izlediğim bir dizi olan "Crown"ı da çok beğendim. Kurgu, oyunculuklar gerçekten harikaydı ve çekimler de oldukça başarılıydı. Bu dizi gerçekten özenle yapılmış bir iş olduğunu gösteriyor. Diyebilirim ki, bu diziyi bir dizi olarak önerebilirim.


ENTELANKARA: Aynı soruyu kitaplar için soralım. Nedenleriyle birlikte sizde iz bırakan kitapları öğrenebilir miyiz?


Mert Aksu: Michael Ende’nin “Bitmeyecek Öykü” isimli kitabı enterasandır çünkü renkli bir kitap. Yeşil ve kırmızı yazılan kitaplar var.Kırmızılar gerçeklik, yeşil de kahramanın kitapta okudukları. Yani aslında iki dünya var. Oraların arasında yeşil ve kırmızı yazılar sayesinde bir geçiş sağlıyordu. Ve çok meşhur bir cümlesi kitabın içinde: Bu başka bir öyküdür, başka bir zaman anlatılmalı. Belki küçük bir ipucu vermiştir kitabın nasıl bir şey olduğuna dair. Birazcık da fantastik bir kitaptı. Bir de Yüzüklerin Efendisi kitabını diyorum ve nokta koyuyorum. Çok fazla detay vermeye gerek yok sanırım. “Sineklerin Tanrısı”’nı söyleyebilirim.


ENTELANKARA: Devam eden ya da gelecek olan projeleriniz hangileri? Sizi hem dansçı hem de koreograf olarak nerelerde, hangi projelerde izleyebileceğiz?


Mert Aksu: Şu anda İstanbul Modern Dans Topluluğu'nda bir proje üzerinde çalışıyoruz. Bu proje, Yunus Emre Kültür Yılı vesilesiyle gerçekleştirilecek olan "Bir Bedenden İçeri" adlı kolaj bir gece için hazırlanıyoruz. Yaklaşık 10-15 farklı koreografın 5 dakikalık performanslarını sahneleyeceğiz. Seyircileri etkileyici bir gece bekliyor ve bu yönüyle onlara hitap etmek için çalışıyoruz. Ayrıca, koreograf olarak yaptığımız görüşmeler de devam ediyor. Şu an isim vermek istemiyorum, ancak programımıza dahil etmek istediğimiz bir çocuk oyunu da hareketlilik kazanabilir, tabii ki takvimimize bağlı olarak. Bunun dışında, İstanbul Modern Dans Topluluğu bünyesinde sezon devam ederken yeni işlerde çalışmayı sürdüreceğiz. Seyircilerle buluşmayı sabırsızlıkla bekliyoruz.


Mert Aksu'yu dinledik. Anna Karenina kadrosundan isimleri ağırlamaya devam ediyoruz. Ee çünkü tiyatroyu, Ankara DT'yi seviyoruz. Bir başka değerli isimle görüşmek dileğiyle, kendinize çok iyi bakın.


Podcastlerimiz Spotify, Apple, Google ve hatta YouTube'da...

28 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

コメント


Yazı: Blog2_Post
bottom of page