ENTELANKARA'da 6. bölümdeyiz. Biliyorsunuz Ankara'yla özdeşleşmiş konuklarımıza sorular yöneltip hem profesyonel işlerine, hem de entelektüel yaşamlarına dair cevaplar almaya çalışıyoruz. Bu cevapları da ENTELANKARA podcast serisi olarak sizlere sunmaya çalışıyoruz. Büyüyerek, çeşitlenerek, yeni formatlarla, yeni haberlerle, yeni konuklarla karşınızda olmaya devam edeceğiz. En azından umudumuz bu yönde. Zaman el verdiği müddetçe sizlerle bir çok ismi buluşturmaya çalışıyoruz. Zaman önemli çünkü konuklarımız oldukça yoğun. 2 yıllık kapanmanın ardından nihayet etkinlik takvimleri doldu bu sezon. Tiyatro oyunları, konserler, festivaller, sergiler, çeşitli gösterimler yoğun bir şekilde devam ediyor.
Bu bölümün konuğu da oldukça yoğundu. Ama bize zaman ayırdı, sorularımızı yanıtladı, şimdiden teşekkür ediyorum konuğumuz Ceren Temel'e. Ceren Temel caz sanatçısı, müzik eğitmeni. Dediğim gibi yoğun bir konser trafiği var. Hem İstanbul'da hem de Ankara’da görüyoruz kendisini. Birçok festivalde, birçok mekanda konserler veriyor. Takip edenler biliyor olmalı zaten. Etmeyenler de Instagram üzerinden takip edebilirler Ceren Temel'in konserlerini. Ayrıca sorularımızla birlikte kendisinden biraz daha haberdar olacağız zaten. Şimdi kendisini dinleyelim.
ENTELANKARA: Kaç yıldır Ankara’dasınız?
Ceren Temel: 2008’den beri Ankara’da yaşıyorum. Son yıllarda da sıklıkla İstanbul'a konserlere gidip geliyorum. Hatta yazdan beri neredeyse her hafta gidip geliyorum diyebiliriz. Toplamda 13 sene oldu Ankara’da yaşamaya başlayalı.
ENTELANKARA: Sizi Ankara'ya bağlayan nedenler neler? Kısacası neden Ankara'dasınız. Bu bir seçim mi, yoksa zorunluluk mu?
Ceren Temel: Ben aslen Kayseriliyim. 17 yaşına kadar da oradaydım, orada doğdum büyüdüm. İlk olarak üniversiteyi Ankara’da okumak istediğim için Ankara’ya geldim, burayı tercih ettim. Yani evet, bu bir seçim.
ENTELANKARA: Müzik hayatınız nasıl başladı, nasıl gelişti biraz anlatır mısınız? Sitenizde biyografiniz mevcut fakat biz bir de sizden duymak isteriz hikayenizi.
Ceren Temel: İlk olarak müzik eğitimime Kayseri’de güzel sanatlar lisesi, müzik bölümünde başladım. Ama müziğe olan ilgim çocukluğuma dayanıyor. Kendimi bildim bileli hayatımda müzik var aslında. Babam zaten bağlama çalıyor, türkü söyleyerek büyüdüm o yüzden. Hatta şimdi geriye dönüp baktığımda önemli bir ayrıntı olduğunu düşündüğüm bir ayrıntı var ki beste yapmayı çocukken de çok seviyormuşum. Nasıl yapacağımı bilmeden, tamamen hayal kurarak yapmaya çalıştığım şeylerdi bunlar. Salona kapanıp babamın türkü sözlerinin bulunduğu defterleri alıp o sözlerle yeni beste yapmaya çalışıyordum, yeni melodiler yaratmaya çalışıyordum, o türkülerin melodilerini bilmeden. Beni kimse duymazken, tamamen o benim hayal gücümle alakalıydı ve çok keyif alıyordum bunu yapmaktan. Sonra evdeki orgla sevdiğim şarkıları çalmaya çalışırdım. Sonra ortaokulda okulun korolarına girdim, solist olarak yer aldım. Gitar dersleri almaya başladım. Derken güzel sanatlar lisesinde keman ve piyano eğitimi almaya başladım. Kendi çapımda gitar çalıp söyleyerek besteler yapmaya da devam ettim lisede. Sonra da Gazi Üniversitesi’nde müzik eğitimine devam ettim.
ENTELANKARA: Özellikle caza yöneliminiz nasıl gerçekleşti? Müzik eğitimleriniz sırasında birçok müzik türüyle içli dışlı olmuşsunuzdur. Buna rağmen özellikle caz tutkunuzun ve yolunuzu caz üzerinden çizmenizin sebepleri neler?
Ceren Temel: Çocukken caz hakkında pek bir fikrim yoktu tabii. Sanırım bizim kültürümüzle alakalı bir müzik türü olmadığı için başlarda pek haberdar değildim. Bunun normal olduğunu düşünüyorum. Küçükken altmışların, yetmişlerin, seksenlerin güzel müziklerini annemin sayesinde keşfettiğimi hatırlıyorum. Lisede de daha çok rock müzik dinliyordum. Lisans yıllarının başında da okuldan harici olarak kurduğumuz blues, hard rock tarzında gruplarda şarkılar söyledim. Bluesdan caza doğru bir geçiş başladı tabii. Karışık bir caz-blues şarkılarının olduğu listem vardı. Hatta Carmen McRae, Dakota Staton’ın bazı kayıtları içinde bulunuyordu. Ella Fitzgerald, Frank Sinatra gibi isimleri zaten biliyordum. Ama asıl ilgimi çeken Carmen McRae’in tarzı olmuştu galiba. Sonra Türkiye’deki cazcılardan Meltem Ege, Sibel Köse’yi duydum, biraz araştırdım sonra Randy Esen’i aynı şekilde duydum ama hiç konserine gitme şansım olmamıştı. Sibel Köse, Meltem Ege ve Elif Çağlar’ın yakalayabildiğim konserlerine gittim Ankara’da. O sıralarda Gazi Üniversitesi’nde yüksek lisans yapıyordum, piyano çalıyordum ve caz hakkında daha çok şey öğrenmek istediğime karar verip tez cazla ilgili bir konu seçtim. Tezi yazarken de Hacettepe Caz’la kesişti yollarımız ve tekrar orada lisans okumaya karar verdim. Biraz önce de bahsettiğim gibi müzikte beste yapmak gibi yaratıcılığı daha çok kullandığımı hissettiğim alanlara zaten ilgi duyuyordum. Gazi Üniversitesi’nde okurken piyano çalarak beste yapmaya çalışıyordum, İngilizce söz yazıyordum, kendimi geliştirmek istiyordum. Bunu nasıl geliştireceğimi bilmiyordum. Buna cazın yardımcı olacağını çok düşünüp yolumu cazla çizmeye karar verdim. Bu arada insan nasıl bir eğitim alırsa alsın aslında çocukken yapmayı sevdiği şeyi buluyorsa onun peşinden gitmeli diye düşünüyorum. Ben de sanırım o yüzden cazı seçtim. Beste yapmayı öğreneyim, doğaçlama yapabileyim diye öğrendikçe de tabii tutkum arttı.
ENTELANKARA: Ankara'da hangi mevsimde, hangi güzergahta yürümeyi seviyorsunuz? Neden?
Ceren Temel: Ankara’ya kar çok yakışıyor. Ama sanırım benim en sevdiğim mevsim sonbahar. Ankara’daki oturduğum ikinci evin bulunduğu semt Mebusevleri’ni çok severdim. Ankara Üniversitesi’nin karşısında, Beşevler’e yakın bir semt burası. Orada üç dört sokağı birbirine bağlayan ağaçlı bir yaya yolu var, orada yürümeyi çok severdim. Bayadır da gitmiyorum. Hazır sonbahar da gelmişken bir gitmek istiyorum aslında. Onun dışında Eymir’de, Seğmenler’de, Yeşilvadi’de, Botanik Parkı’nda yürümeyi çok severim.
ENTELANKARA: Tamamen boş bir gününüz var. Ankara ile baş başa kaldınız. Bu boş gününüzde neler yapar, nerelere uğrarsınız. Günü ve hatta geceyi nasıl kapatırsınız?
Ceren Temel: Her boş günümde değilse de nadir zamanlarda ihtiyaç duyduğumda ve eğer kendime vakit ayırmak ve hatta kendimi date’e çıkarmak istersem yaptığım bazı şeyler var tabii. Hava güzelse tek başıma Yeşilvadi’ye gitmeyi, yağmurluysa Armada’daki Caribou kafeye gidip yolu izlemeyi, her ne kadar plaza manzarasından başka bir manzara olmasa da dışarıyı, yağmuru izlemek iyi geliyor. İç karartıcı bir havaysa da dekorunu sevdiğim iç açıcı bir kafede gidip oturmayı, kahve içerek kitap okumayı, bir şeyler yazmayı, günlük tutar gibi. Günlük tutmuyorum ama arada bir kendime zaman ayırmak istediğim zaman yazmayı seviyorum. Eğer akşam güzel bir konser varsa da onu izlemeye giderek geceyi kapatabilirim ya da spora gidip eve dönüp yemek yapıp dinlenmeye devam ederek günü kapatabiliyorum. Bu arada günü kendime ayırdığım zamanlarda başka bir konser izlemek bile yorucu olabiliyor bazen. O yüzden o günkü ruh halime göre de karar veriyorum.
ENTELANKARA: Hangi zamanlarda ruhunuzu boğuyor Ankara?
Ceren Temel: Çok kapalı ve güneşsiz havalarda. Ama o havalar sadece Ankara’da değil her yerde boğabilir tabii ruhumu. Ama Ankara gri olduğu zaman gerçekten çekilmez hale gelebiliyor.
ENTELANKARA: Nerelerde sahne aldınız ve alacaksınız? Geçmiş ve gelecek sahnelerinizden bahseder misiniz?
Ceren Temel: Ankara’da son zamanlarda aldığım sahnelerden başlayayım. The Coffee Project İncek, Rast Penny, CerModern, The Cube Performance Hall, daha önceleri pandemiden beri kapalı olan Sam’s Bistro vardı, June Pub, Cafe Bien, The Clubhouse Jazz Bar Sheraton’ın içinde alt katta bulunan bir yer, Cafemiz, Nazım Hikmet Kültür Merkezi, Biz aklıma şu an bunlar ama daha hatırlayamadığım birçok yer olmuştur. Düzenli olmasa da bir konserlik yaptığımız yerler olmuştur. Gelecek sahneler de şu an önümüzde bu kasım ayında, aralık ayında İstanbul’daki sahneler belli, Ankara’da kesin olan bir sahne şu an yok. Biraz daha son dakika belli oluyor bu aralar. Oldukça da ben Instagram sayfamdan daha çok duyuruyorum zaten. Takip ederseniz oradan görebilirsiniz.
ENTELANKARA: Sahnede tek başınıza değilsiniz. Ceren Temel Quartet olarak sahne alıyorsunuz. Sahne arkadaşlarınızı da tanıyabilir miyiz kısaca? Ne zamandır birliktesiniz? Nasıl başladınız birlikte müzik yapmaya?
Ceren Temel: Hacettepe’de tanışıp bir araya geldik Ankara’da çaldığım arkadaşlarımla. 2014’den beri diyebiliriz. Çünkü ben o zaman başladım Hacettepe’de okumaya. Bazen quartet, quintet, trio, bazen duo fark etmiyor duruma göre karar veriliyor zaten. Hacettepe’de okurken birlikte en çok çaldığım arkadaşlarım Gökhan Över kontrbasçı, Serkan Alagök davulcu ve Rüstem Ahmedov piyanist. Onlarla çokça çalıyordum. Bu trio ile birçok konser vermişizdir birlikte ve bana her biri çok şey katmıştır. Sonra Yunus Muti ile çokça çalmaya başladık ki kendisi hem en sevdiğim müzisyenlerden hem de en yakın arkadaşlarımdan biri oldu. Ankara’daki en yakın arkadaşım bu arada Burak Bulut, davulcu kendisi, aynı zamanda Hacettepe’de sınıf arkadaşımdı. Onunla çok çalarız. Kerem Onat Murat, Kaan Karadavut onlar şu anda Avusturya’dalar. Ahmet Elmas, Burak Durman, Cem Malak gibi arkadaşlarla da bolca çaldık. Ankara’da kalanlarla da çalmaya devam ediyoruz.
ENTELANKARA: Aynı zamanda müzik eğitmenisiniz. Müzik yapmanın yanında müzik eğitmeni olmak nasıl bir duygu? Dersleriniz müziğin hangi alanlarına yönelik?
Ceren Temel: Çok güzel bir duygu. Müzik öğretmeni olmanın çok faydasını gördüm diyebilirim. Cazda hızlı ilerlememe yararı olduğunu düşünüyorum hatta. Müzik yapmak öğretmeyi, öğretmek de müzik yapmayı bence olumlu anlamda etkiliyor. O yüzden ikisini de hep gerekli gördüm, görüyorum. Yıllarca anaokullarında orff eğitimi, müzik okullarında keman ve piyano eğitimi verdim. Hacettepe’de caz okurken de o okullarda ders vermeye devam ettim. Şimdi de caz vokal alanında daha çok hem özel ders veriyorum hem de mezun olduğum bölümde yani Hacettepe’de caz vokal dersi veriyorum. Bu dersin içeriğinde zaman zaman solfej, teori, piyano ve doğaçlamaya da yer veriyorum tabii.
ENTELANKARA: Ankara'yı çok sevenler neden çok seviyor sizce?
Ceren Temel: Ankara’yı çok sevenler neden çok seviyor bilmiyorum ama ben Ankara’yı neden çok seviyorum öncelikle onu anlatabilirim. Arkadaşlar bence hayatımızda büyük yer kaplıyor. Çünkü ikinci ailemiz onlar oluyor. Ben de bu şehirde çok güzel arkadaşlıklar kurduğumu düşünüyorum. O yüzden öncelikle arkadaşlıklar diye cevap vereceğim. Ama diğer yandan çalışmaya elverişli bir şehir olması da bence çok önemli bir faktör. Tabii her şehirde güzel arkadaşlıklar da kurulabilir, bu da ayrı bir konu. Biraz şansla alakalı bir durum galiba bu. Ben de bu konuda şanslı olduğumu düşünüyorum. Onun dışında Ankara’da çok fazla gezilecek bir yer olmaması bazen dezavantaja dönüşüyor bu tabii, kutu gibi bir şehir olması, deniz olmaması, trafiğin daha az olması ve rahat bir yaşamın olması gibi nedenler bence insanı daha çalışkan olmaya itiyor olabilir. Bu yüzden de bir avantaja dönüşebiliyor. Yani en azından ben şimdiye kadar bu sebeplerden dolayı seviyordum Ankara’yı. Ankara’yı seven diğer arkadaşlarımla konuştuğumda da benzer cevaplar alıyorum bu arada.
ENTELANKARA: Peki Ankara'dan bir an önce kaçmak isteyenlerin Ankara'yla dertleri neler olabilir?
Ceren Temel: Öncelikle bence Ankara’dan kaçmak isteyenlerin klasik dertleri olan Ankara’da deniz olmaması olabilir. Bunlar genelde denizli memlekette doğup büyüyen insanlar olabiliyor. Bir süre sonra Ankara’dan sıkılıp gitmek isteyebiliyorlar. Sanırım ben ve benim gibi İç Anadolu’da yaşayan arkadaşlarım o kadar yadırgamıyoruz ama onları da bir yandan anlıyorum. Bir diğer sıkıntı iş imkanlarının kısıtlı olması olabilir. Bu herhangi bir iş olabilir tabii ama ben kendi işimi düşündüğüm zaman fırsatlar genelde İstanbul’da daha fazla oluyor mesela. İstanbul’a Avrupa’dan, Amerika’dan daha çok müzisyen konser vermeye geliyor. Sadece konser izlemek için bile imkanlar İstanbul'da daha fazla oluyor. O yüzden Ankara’nın avantajları olduğu kadar dezavantajları da var. Ben de bunun farkında olduğum için konser vermeye sıkça İstanbul’a gidiyorum. Bu arada bazen Ankara’da yaşantının kolay olması tembelliğe de atabiliyor insanları. Buna çok dikkat etmek gerekiyor. İstanbul gibi bir yerde trafikte vakit kaybederken Ankara’da böyle bir problem olmadığı için zaman kazanılıyor ama müzik bakımından İstanbul ve Ankara’yı kıyasladığımda İstanbul’da üretimin daha sıkı olduğunu, pratik yapma konusunda da Ankaralıların şanslı olduğunu düşünüyorum çünkü evde oturup çalışmaya daha çok vakit kalıyor. Burada aslında evde oturup çalışmak ya da tembellik konusundaki o ikilemi iyi çözmek gerekiyor. İstanbulda insanlar çokça koşturup üretirken Ankara’da evde oturmak bazen tembelleştirebiliyor. Bunu demek istedim aslında, buna dikkat etmek gerekiyor diye. Ama tabii bunlar aslen insanla alakalı olan bir durum. Nerede nasıl bir yaşantınız olduğuna bağlı olarak doğru imkanlar sağlanırsa istanbul’da da Ankara'da da zamanı doğru kullanarak bir şeyler üreterek yaşanabilir diye düşünüyorum.
ENTELANKARA: Ankara'da en sık gittiğiniz tiyatro salonları hangileri?
Ceren Temel: İlk aklıma gelenler Akün Sahnesi, Şinasi Sahnesi, Cüneyt Gökçer, Çağdaş Sanatlar Merkezi. Bunların birkaçında biz de konser verdik zamnında ve tiyatro izlemeye gittiklerimden şimdilik bunlar geliyor aklıma.
ENTELANKARA: Son yıllarda izlediğiniz ve aklınıza yer eden tiyatro oyunu var mı? Konser de olabilir. Hatta genelleyelim, etkilendiğiniz herhangi bir sahne etkinliği diyelim.
Ceren Temel: Açıkçası uzun zamandır bir tiyatro oyunu izleyemiyorum. Pandemiden dolayı zaten izleyemedik biliyorsunuz. Öncesinde de 2019’da, çok yoğun bir yıldı benim için 2019. Eylül’den itibaren her hafta İstanbul - Ankara yapıp, bir yandan konserler verip bir yandan ders veriyordum. Sanırım o sene Hacettepe’de bizim okulun son sınıf öğrencilerinin oynadığı oyun Aile Sırları’nı izlemiştim. Çok güzel bir oyundu ve çok başarılılardı. Zaten bizim okulun öğrencileri olması da ayrı bir gurur vericiydi, oyunu izlemek. Umarım artık daha çok oyun ve konser izleyebileceğiz. Konser olarak da Ankara’da izleyip de çok etkilendiğim yıllar önceki konserler geliyor aklıma. Siz de hatırlarsınız belki Bobby McFerrin konserini izlemiştim. Concha Buika gelmişti, çok mutlu olmuştuk. Bir de çok beğendiğim bir kemancı var Sarah Chang. CSO ile konser vermişti, o zaman çok mutlu olmuştum. Açıkçası yakın zamanda Ankara'da izlediğim çok sahne yok. Daha çok İstanbul ya da yurt dışında izlediğim etkinliklerdi onlar.
ENTELANKARA: Katlanır sandalyenizi alıp gittiğiniz yerler nereler Ankara'da?
Ceren Temel: İlk akla gelen tabii ki Beytepe Yeşilvadi. Özellikle bizim Hacettepe Konservatuvar Beytepe’ye taşındıktan sonra oraya daha sık gitmeye başladık ve ben daha çok sevmeye başladım. Seğmenler Parkı, ODTÜ, Eymir buralar aklıma gelenler.
ENTELANKARA: Üç yazar, üç yönetmen ismi istesek sizden?
Ceren Temel: Hmm, güzel soru. Ama tabii bunu indirgemek zor oluyor. Daha doğrusu karar verdiğime yüzde yüz emin değilim favori yazarlarım olduğundan ama en çok okuduklarım ya da en çok izlediklerimi düşündüğümde aklıma gelenleri söyleyeyim. Irvin D. Yalom, Sabahattin Ali, Paulo Coelho. Yönetmenlerden de tabii ki Quentin Tarantino, Christopher Nolan, Martin Scorsese.
ENTELANKARA: Dünya üzerindeki hangi salonda, hangi meydanda müzik yapmak isterdiniz?
Ceren Temel: Daha çok salonlarda caz kulüplerinde isterdim sanırım. Hayal etmek serbest nasılsa. New York’ta, tarihi de önem taşıyan birçok caz kulübü var. Hatta 2020 başında, pandemi başlamadan hemen önce bazılarına gidip konser izleme şansım oldu. Bu durum beni aşırı mutlu etmişti. Oralarda sahne almak isterdim tabii. Bunlardan bazıları Village Vanguard, Blue Note, Birdland, Jazz Standard, Jazz at Lincoln Center’daki Dizzy's Club gibi birçok sahnede çalmak tabii çok heyecan verici olurdu. Konser izlemek bile o kadar heyecanlı ki yani anlatamam zaten bu duyguyu.
ENTELANAKRA: Dünya çapında zevkle takip ettiğiniz jazz festivalleri, etkinlikleri hangileri?
Ceren Temel: Newport Jazz Festival, Montrö, Java, Copenhagen, XJAZZ Berlin gibi birçok festivali uzaktan takip ediyorum. Tabii henüz gidip izlemek veya çalma fırsatı olmadı ama umarım bir gün olur. Yine söylüyorum hayal etmek serbest :)
ENTELANKARA: Dünya üzerinden gelmiş geçmiş, en sevdiğiniz üç jazz sanatçısı ismi alsak?
Ceren Temel: Bu bana göre zor bir soru. Çünkü öncelikle üçe indirgemek çok zor. Ve kendimizi sürekli geliştirmeye devam ediyor oluşumuzdan kaynaklı zamanla değişebildiğini düşünüyorum. O yüzden üç değil de daha fazla sayabilirsem sanırım daha rahat hissedeceğim. Şu anda hayatta olmayan ama hayranlık duymaktan hiç vazgeçmeyeceğimi düşündüğüm birçok isim var öncelikle onlardan başlayabilirim. Thelonious Monk, John Coltrane, Betty Carter, Joe Henderson bunların arasında. Günümüzden de özellikle son yıllarda dinleyip hayran olduğum müzisyenler, hatta bazıları caza ilk başladığım zamanlardan beri ama Gretchen Parlato, Ben Wendel, Michael Mayo, Louis Cole bunlar arasında. Yani ben üç değil on beş saydım herhalde ama artık kusuruma bakmayın :)
ENTELANKARA: Ankara'nın müzik gelişiminizdeki etkileri neler? Nerelerde, hangi sanatçıları, hangi grupları dinlerdiniz öğrencilik yıllarınızda?
Ceren Temel: Tabii Ankara’nın gelişimimdeki etkisi çok çok büyük. Okumaya direkt buraya geldiğim için zaten baya bir büyük diyebilirim. Her şeyi burada yaptım çünkü. Caza da burada başladım vs. Öncelikle Gazi’de okurken böyle bir gitaristin ve grubun bulunduğuna çok sevindiğim ve dinleyince çok etkilendiğim Süleyman Bağcıoğlu vardı. Kızılay’da şu anda hatırlamadığım bir barda özellikle Pink Floyd çaldıklarına denk gelmiştim. Ankara'da birçok barda sahne alıyorlardı ama sanırım ben Gölge’de dinlemiş olabilirim. IF’de çalan Ankaralı grupları dinlemeyi çok severdik. Bülent Ortaçgil sıkça gelirdi IF’de yine dinlerdik. Voodoo Blues vardı sadece blues çalınan bir yerdi, ilk açıldığı zamanlar çok güzeldi. Biliyorsunuz o zamanlar üniversitede bahar şenlikleri olurdu, çok keyifli olurdu. Özellikle ODTÜ’de bahar şenliklerini izlemek çok güzeldi. Onun dışında Hava Kuvvetleri, Kara Kuvvetleri’nin caz orkestralarını daha caz okumazken izlediğimde çok mutlu olmuştum. Hatta Gazi’de okurken Kara Kuvvetleri’nin orkestrası olan Türkay Orkestrası konsere gelmişti birgün. Ama tabii ben o zamanlar o orkestrayla bu kadar sahne alacağımı düşünmemiştim. Şimdi birlikte birçok konser yaptığımızı, yapıyor olduğumuzu düşününce beni çok mutlu ediyor tabii. Hata ilk konserimizi de Gazi’de yapmıştık, gurur vericiydi o da benim için. Bunun dışında Sibel Köse’yi dinlemiştim CerModern’de. Meltem Ege’yi Hayal Kahvesi’nde dinlemiştim. Passage diye bir mekan vardı orada Elif Çağlar’ı dinlemiştim. Tabii ki bu konserlerin gelişimime çok faydası oldu. Bir yandan da Ankaralı grup, Ankaralı müzisyen diye bir kavram var. Sıklıkla bunu sıklıkla İstanbul’da duyup çok mutlu oluyorum hatta. Ben lisedeyken Türkiye’de ünlü olan adını duyduğumuz çok fazla Ankaralı alternatif rock, metal grubu olurdu. Takip edip çok mutlu olurdum, imrenirdim. Bu yüzden bence müzik bakımından hep zengin olmuştu Ankara. Daha önce de söylediğim gibi buranın çalışmaya elverişli olmasından kaynaklı olabilir. Tabii çalışmak isteyen her yerde, her şekilde çalışır o ayrı bir konu ama ben son yıllarda hem Ankara hem de İstanbul’da yarı zamanlı olsa da iki yerde yaşayan biri olarak Ankara’da yaşadığım zamanlarda çalışmaya daha çok zaman bulabildiğimi söyleyebilirim. Her türde grup dinleyebileceğimiz yerler vardı sanırım. Şimdi görüyorum ki Ankara’dan yetişme çok fazla caz sanatçısı da var. Bu durum da beni çok mutlu ediyor, gururlandırıyor.
ENTELANKARA: Son zamanlarda izlediğiniz ve sizi etkileyen birkaç film veya dizi önerisi alsak? Neden etkilediklerini de öğrenirsek harika olur.
Ceren Temel: Özellikle pandemide birçok dizi, film izledim ama gerçekten iyi ki izlemişim, bana çok iyi geldi dediğim bir dizi geliyor şu an aklıma o da Anne with an E. O dönemle ilgili olarak belki doğru zamanda izlediğim için çok sevdim belki bilmiyorum ama gerçekten çok iyi gelmişti. Başroldeki kızın hayattaki olumsuz tecrübelerine rağmen optimist yaklaşımları bence çok ders verici nitelikteydi. Dönem dizisi oluşu ve bin sekiz yüzlerin sonunda geçiyor oluşu, kostümlere ve dizinin çekildiği yere bağlı olarak bence çok iç açıcı, merak uyandıran bir diziydi. Onun dışında cinsiyet eşitsizlikleri, ifade özgürlüğü gibi konular bolca işleniyor. Zaten bir kitaptan uyarlama. Ben sanırım bu sebeplerden dolayı sevdim. İzlemediyseniz de öneririm.
ENTELANKARA: Aynı soruyu kitaplar için sormuş olalım. Son zamanlarda severek okuduğunuz kitaplar hangileri oldu? Nedenler yine önemli. Neden sevmiştiniz?
Ceren Temel: Son zamanlarda daha çok psikologların yazdığı kitapları okumayı tercih ediyorum. Bu merakım aslında pandamı öncesinde Engin Geçtan’ın Hayat kitabını okuyarak başlamıştı. Şimdi de hatta İnsan Olmak kitabını okuyorum. Daha sonra pandemi başladı tabii ben daha çok böyle kitaplar okumak istediğimi fark ettim derken bir arkadaşım EMDR terapisi aldığından bahsetti. Ben de daha çok merak duydum, biraz araştırmaya başladım. Bunun üstüne yine caz vokalisti olan, aynı zamanda psikolog olan arkadaşım Su İdil’in paylaşımında bu kitabı gördüm, Mehtap Güngör, Ukte. Bu kitap ilaç gibi geldi. Çünkü özellikle çoğunluğun geçmişe dönüp her şeyi sorguladığı ve kendiyle yüzleştiği bir dönem oldu bence pandemi dönemi. Onun üstüne bu kitap terapideymişim gibi hissettiren aynı zamanda diğer danışanlarla bolca empati yapıp ağladığım ve sonucunda rahatladığımı hissettiğim bir kitap oldu. Bence mutlaka okunmalı.
ENTELANKARA: Son sözleri tamamen size bırakıyoruz. Yaptıklarınıza, yapacaklarınıza, üretimlerinize dair neler söylemek istersiniz. ENTELANKARA dinleyicilerine son tavsiyelerinizi, önerilerinizi, umut aşılayan aforizmalarınızı dinliyoruz.
Ceren Temel: Şimdiye kadar çabaladıklarımdan ve bunların bana her anlamda kazandırdıklarından dolayı çok mutluluk duyuyorum. Sevdiğim ve hayalini kurduğum hayatın peşinden gidebildiğim için de çok şanslıyım. Çocukluğumda müzikle ilgili neyi istiyorsam ve neyi yaparken heyecanlandıysam yetişkinliğimde de onu bulup devam ettirebildiğimi düşünüyorum. Bence hayatta heyecan çok önemli. İşinize duyduğunuz aşk çok önemli. Hayatta en iyi yaptığımı düşündüğüm bir işe sahip olmak da güzel bir duygu. Herkesin bunu yapması çok önemli bence. Çünkü çoğu insan ne konuda yetenekli olduğunu bulamayabiliyor ya da bunu hayatın karmaşasında çok geç fark edebiliyor. O yüzden ENTELANKARA dinleyicilerine hayatta neyi iyi yaptıklarını bulup onun peşinden gitmelerini tavsiye edebilirim. Yaşın da bir öneminin olduğunu düşünmüyorum. Çünkü herkesin ayrı bir yolu var dolayısıyla herkesin zamanlaması da farklı. O yüzden kimseyle kendimizi kıyaslamamalı, kendi yolumuzda kendi zamanımızda ilerlemeliyiz bence. Hatta Mümin Sekman’ın bir konuşmasında şunu söylediğini hatırlıyorum. “Başkalarının zirvesiyle kendi çukurunu kıyaslama.” Bunu çoğu zaman yapıyoruz bence. Özellikle kadınlarda görülen bir sendrommuş bu, Impostor Sendromu. Kendine başarıyı yakıştıramamak bu yüzden de hayalini kurduğu şeylere adım atmaktan kaçmaktan oluyormuş galiba. Bu yüzden korkmayın, deneyin diyorum. Çünkü kendime de bunları söylüyorum. Denemekten korkma, hata yapmaktan ve en önemlisi başarısız olmaktan korkma. Hata yapa yapa, deneye yanıla öğreniyoruz. Bence asıl başarısız olmaktan korktuğumuzda gerçekten başarısız oluyoruz. Belki de bunu o kadar önemsiyor oluşumuz başarıyı daha da zorlaştırıyor. Söyleyeceklerim bu kadar. ENTELANKARA ekibine davetleri için çok çok teşekkür ederim, sorularınız için çok teşekkür ederim. Dinleyicilere de zaman ayırıp dinledikleri için çok teşekkür ediyorum. Herkese sevgiler.
Ceren Temel'i dinledik. İyi ki de dinledik. Pek değerli bir sanatçı kendisi. Yolu Ankara’dan geçen, yolu hala Ankara’da devam eden birçok isimle karşınızda olmaya devam edeceğiz ENTELANKARA olarak. Haftaya görüşmek dileğiyle kendinize iyi bakın.
Tüm podcastlerimiz Spotify, Apple, Google ve hatta YouTube'da...
Comments