top of page

Aslı Artuk #1 ENTELANKARA

Güncelleme tarihi: 7 Nis

ENTELANKARA podcastlerinde konuklarımızın Ankara’da neler yaptıklarını, profesyonel işlerinden arta kalan zamanlarda nasıl vakit geçirdiklerini, entelektüel hafızalarını nasıl doldurduklarını konuşuyoruz. Kısacası Ankara’dan nasıl beslenip, yine Ankara’yı nasıl beslediklerini öğreniyoruz, öğrenmeye çalışıyoruz.


Ve şimdi ENTELANKARA’da ilk bölümün ilk konuğu Aslı Artuk. Eğer Ankara Devlet Tiyatroları’nı takip eden sanat sever biriyseniz Aslı Artuk’u sahnede muhakkak izlemiş olmanız lazım. Çünkü kendisi 15 yıldır devlet tiyatrosu bünyesinde, birçok oyunda, birçok önemli rolde yer aldı.


Bu önemli rollerden biri de Tolstoy’un Anna’sına hayat vermekti. 2017’den beri kapalı gişe oynayan Anna Karenina oyununa ve canlandırdığı Anna’ya dair kendisine sorular yönelttik. Çok da güzel cevaplar aldık. Kendisine şimdiden çok teşekkür ediyorum. Tabii sorularımız sadece Anna ile ilgili değil aslında. Sanata, edebiyata, Ankara yaşamına dair birçok değerli cevaplar aldık kendisinden. Şimdi sözü uzatmadan Aslı Artuk ile başabaş bırakıyorum sizleri.


ENTELANKARA: Kaç yıldır Ankara’dasınız?


Aslı Artuk: Ben doğduğumdan beri Ankara’dayım. Ankara doğumluyum, Ankara’da doğdum büyüdüm, okudum. Sadece altı seneliğine Trabzon’da yaşadım. O da zorunlu hizmet vermek için. Trabzon Devlet Tiyatrosu’nda altı sene çalıştım. Onun dışında hep Ankara’daydım. Yani 40 yıllık Ankaralı diyebiliriz benim için.


ENTELANKARA: Sizi Ankara'ya bağlayan nedenler neler? Kısacası neden Ankara'dasınız? Bu bir seçim mi, yoksa zorunluluk mu?


Aslı Artuk: Aslında Ankara’da doğduğum için bu bir zorunluluk olarak başlayıp sonra bir seçime dönüştü. Çünkü bir önceki soruda da dediğim gibi altı sene Trabzon’da görev yaptığım zaman Ankara’ya da dönebilirdim, başka bir şehire de gidebilirdim, tayin olabilirdim. Ama ben Ankara’yı tercih ettim. Ankara’yı tercih etmemin en büyük nedeni Devlet Tiyatrosu’nun merkezinin Ankara olması. Hiçbir şehirde bu kadar gelişkin değil Devlet Tiyatrosu. Buna İstanbul da dahil. 12 sahnemiz var. Genel müdürlüğümüz burada ve buradan yönetiliyor, burası merkezi olduğu için burayı tercih ettim. Ankara’ya dönmeyi tiyatro için tercih ettim diyebilirim.


ENTELANKARA: Son yıllardaki oyunlarınızdan bahseder misiniz? Devlet tiyatrolarında hangi oyunlarla çıkmıştınız karşımıza?


Aslı Artuk: Ben 15 yıllık Devlet Tiyatrosu oyuncusuyum ve çok fazla oyunda görev aldım. Ama son yıllarda niyeyse bir Rus edebiyatına takılmış durumdayım :) Son dört senedir Tolstoy’un Anna Karenina’sını sahneliyoruz. Ondan önce de Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar oyununda görev aldım. Bu süreçte bir de Gulyabani’de oynadım. Yine bundan beş, altı sezon önce Aklımdaki Kadınlar Neil Simon’ın. Seyirciyle en son buluştuğum oyunlar bunlar.


ENTELANKARA: Her sahnelendiğinde kapalı gişe oynayan Ankara DT oyunu Anna Karenina’nın yolculuğu nasıl gidiyor? Anna olmak nasıl bir his?


Aslı Artuk: Anna’nın yolculuğu çok güzel gidiyor. Yaklaşık 130. oyunumuzu oynadık galiba geçen hafta. Ne zaman sahnelense biletleri tükeniyor sizin de dediğiniz gibi. Ben kendi oyunuma bilet bulmakta zorlanıyorum, eşe dosta bilet veremiyorum :) Bu çok büyük bir gurur tabii ki. Hala bu kadar talep olması çok güzel bir şey, çok güzel bir his. Anna Karenina benim oyunculuk hayatımda da bambaşka bir yerde duyuruyor. Çünkü bedensel anlatımın çok kuvvetli olduğu bir reji var oyunumuzda. Metin tiyatrosu değil de daha çok hareket tiyatrosu. Bu yüzden de aslında oyunculuğumda çok da varolmayan bir yönü geliştirmem gerekti. Modern Dans Topluluğu dansçılarından Aslı Güneş Sümer, çok kıymetli koreografimiz bize sadece koreografi yapmadı aynı zamanda eğitim verdi bedenimizi kullanmak üzerine. O yüzden çok verimliydi bir oyuncu olarak bu süreç benim için. Onun dışında seyircinin bu kadar keyif aldığını görmek, oyuncu olarak siz tatmin olurken karşıda seyircinin de tatmin olduğunu görmek çok keyifli. Gönül ister ki daha çok oynayalım, daha çok buluşalım seyirciyle. Ama artık biraz biraz sanırım serüvenin sonuna geldik. Çünkü benim partnerim Vronski’yi oynayan arkadaşımız Mert, İstanbul Modern Dans Tiyatrosu’nu kazandı ve orada çalışmaya başladı. Artık İstanbullu. İki kurum arasında yazışmalar yaparak çok zor getirtiyoruz, ayda bir iki gün. Bilmiyorum, ya böyle devam edecek, çok az oynayarak, ya da artık bir final yapacağız. Bakalım, kısmet. Anna Karenina olmak nasıl bir his? Çok eşsiz bir şey zaten başlı başına. Çünkü edebiyat dünyasında yazılmış en güzel ve en meşhur karakterlerden bir tanesi Anna. Ama onun dışında şöyle bir şeyden bahsedeceğim size. Normalde bir karakter çalışırken yetmiş, seksenen fazla yüz sayfalık bir tiyatro metnindeki bilgilerden yararlanarak çıkarıyorum karakterimi. Ama Rus edebiyatı eserinden bir karakter oynarken elimde 1800 sayfa var neredeyse. Karakter kirpiğinin yoğunluğundan ruhunun köşesine kadar anlatılmış. O kadar mükemmel betimlenmiş ki. Elimde bu kadar çok bilgi olması da beni kısıtlayan bir şeye dönüşüyor bir süreden sonra. Çünkü her seyircinin aklında bir Anna var. Oyunumuzu izlemeye gelen seyircinin yüzde doksanı romanı okuyup gelen seyirci. O yüzden hepsinin kafasında bir Anna Karenina var kalıplaşmış. Oyuncu olarak hem onların kafasındaki Anna Karenina’dan uzaklaşmamam, hem de kendim bir şey yaratmam gerekiyor. Seksen sayfadan edindiğim bilgiyle bir şey yaratırken yaratıcılık çok ön plana çıkıyor tabii, hayal gücü devreye giriyor. Ama Tolstoy benim hayal gücüme fırsat vermeyecek kadar mükemmel anlatmış zaten her şeyi, eksiksiz vermiş. O yüzden de hem Tolstoy’un verdiği bunca bilgiyi birebir sahneye taşıyabilmek, hem de Aslı’nın Anna Karenina’sını çıkarabilmek, bu dengeyi oluşturabilmek zorlayıcıydı benim için. Olumlu anlamda bir zorlayıcılıktan bahsediyorum. Bu dengeyi tutturmayı çok hedefledim. Hem seyircinin kafasındaki Anna’dan uzaklaşmamayı, hem de kendimin Anna’sını, Aslı’nın Anna’sını yaratabilmeyi. O yüzden şöyle diyebilirim. Anna Karenina benim için oyunculuk hayatımda beni en zorlayan ve en zevk veren karakterdi bana. Bundan on, yirmi yıl sonra da geriye dönüp bu yılları düşündüğümde, Anna Karenina’yı düşündüğümde kalbimin bir yeri cızlayacak çok iyi biliyorum. Bana çok şey kattı, oyunculuğuma çok şey kattı. Böyle, mükemmel, nefis, harikulade bir his Anna olmak.


ENTELANKARA: Tolstoy mu Dostoyevski mi?


Aslı Artuk: Bir şey itiraf edeceğim, çok güzel soru :) Bu soruya bayıldım. Ben Dostoyevski’ciyim. Tolstoy da çok büyük bir yazar ama gönlüm Dostoyevski’den yana. Çünkü insan ruhunun fotokopisini çekiyor Dostoyevski. Bazen insanın kendine bile itiraf etmekte zorlandığı duyguları öyle ustaca kaleme almış ki insan kendiyle karşılaşıyor yazdığı satırlarda, kendi ruhuyla karşılaşıyor. Çok büyük bir yazar. Cemal Süreya’nın Dostoyevski’yi anlatışı çok doğru bir anlatış bence. Biyografisini soruyorlar Cemal Süreya’ya, o da işte bilmem kaç senesinde şurada doğdum, burada okudum, böyle yaptım şöyle yaptım derken bilmem kaç senesinde Dostoyevski okudum ve hayatım değişti diye bitiyor biyografi :) Gerçekten Dostoyevski böyle bir yazar. İnsanın hayatını, bakışını değiştirecek bir yazar. O yüzden Dostoyevski’ciyim.


ENTELANKARA: Sizi etkileyen, canlandırırken içselleştirdiğiniz karakterler hangileriydi?


Aslı Artuk: Oynadığım bütün karakterleri içselleştirmek birinci amacım olmuştur her zaman oyuncu olarak. İnanmak oyunculuğun bence yüzde seksenini oluşturuyor. Ama… Bu soru bana bir anımı hatırlattı, ben bunu anlatmak istiyorum size. Şöyle… Konservatuar sınavına girerken, konservatuara hazırlanırken rahmetli Alpay İzbırak’la çalışmıştım. Çok kıymetli, çok yetenekli bir ustamızdı, kaybettik maalesef kendisini. Oyunculuk sanatındaki ilk öğretmenim diyebilirim onun için. Ve bana zamanında konservatuar sınavında oynamam için parçalar önerdi ve kitaplarını verdi. Dedi ki bunları oku, içlerinden kendine yakın bulduğun, sevdiğin karakterleri bana söyle, onları çalışalım dedi. En az bir komedi, bir dram parçası hazırlamam lazım. Ama ikişer tane de hazırlayabiliriz dedi filan. Neyse, ben okudum okudum, Federico García Lorca’nın Kanlı Düğün oyunundaki gelin rolüne bayıldım, aşık oldum, bittim, çok sevdim. Alpay amcama da gittim dedim ki Alpay amca ben bunu çok sevdim. O da bana dedi ki Aslıcım bu çok boyutlu bir rol, çok erken bunun için. Sen daha 17 yaşında bir lise öğrencisisin, gel seninle şunu çalışalım, gel bunu çalışalım ama onu daha sonra çalışalım dedi ve bana erken dediği için bir gözüm korktu tabii benim bu rolden. Bir daha da elim hiç gitmedi o role. Dört senelik okul hayatım boyunca sayısız sınava girdik, sayısız parça hazırladık ama benim elim hiç gelin rolüne gidemedi. Çünkü çok korktum. Ama ilginç bir şekilde dördüncü sınıftan mezun olurken mezuniyet oyunu hazırlayıp seyirciyle ilk defa buluşuyoruz. Ve oyun açıklandı, Federico García Lorca’nın Kanlı Düğünü, cast açıklandı gelini oynuyorum :) Yani benim fellik fellik kaçtığım, aslında çok istediğim ama çok korktuğum o rol geldi beni buldu. Çok büyük keyifle oynamıştım. Profesyonel oyunculuk hayatıma ilk adımımı o rolle atmak benim için çok güzeldi. İçselleştirdiğiniz karakter deyince aklıma ilk olarak bu geliyor.


ENTELANKARA: Ankara'da hangi mevsimde, hangi güzergahta yürümeyi seviyorsunuz? Neden?


Aslı Artuk: Bir kere Ankara’nın baharlarını çok seviyorum, sonbaharını ve ilk baharını çok seviyorum ve yürümeyi de çok seviyorum. Ankara’da yürümekten en çok keyif aldığım yer Bahçeli, Beşevler. Sanırım üniversiteyi o tarafta okuduğum için, ondan kaynaklanıyor. Şimdi de mesela hadi yürüyelim deseniz oralarda yürümeyi çok isterim.


ENTELANKARA: Tamamen boş bir gününüz var. Ankara ile başabaş kaldınız. Bu boş gününüzde neler yapar, nerelere uğrarsınız. Günü ve hatta geceyi nasıl kapatırsınız?


Aslı Artuk: Sondan başlayayım, Ankara’da gece IF’te biter :) Evet, gerçekten de IF’te bitiyor gecelerimiz. Gündüzleri de yine hep Kavaklıdere tarafını tercih ediyorum. Mesela Ankara’nın klasikleşmiş mekanlarında Kıtır, Cafe Bien gibi Tunalı’da bulunan kafelerde yemek yiyip içmek, arkadaşlarımla sohbet etmek, boş bir günüm için çok güzel bir plan olur. Hava güzelse Seğmenler gibi bazı parklarda sandalyemizi açıp, müziğimizi açıp oturmak, onun dışında eskiden, yani pandemi yokken sinemaya gitmekti. Boş bir günümde yapılabilecek en güzel şeylerden biri benim için sinemaya gitmek ama çok uzak kaldık. Ama şey diyebilirim, yani boş bir günümü Kavaklıdere tarafında geçirmek benim için çok keyifli.


ENTELANKARA: Hangi zamanlarda ruhunuzu boğuyor Ankara?


Aslı Artuk: Ankara sanırım bu en soğuk, çetin kışın yaşandığı dönem boğuyor beni. Dona çektiği, Ankara ayazının dudağımızı kestiği dönemde boğuyor. Onun dışında boğduğunu söyleyemem. Ankara’yı seviyorum. Gri şehir falan filan derler, hiç öyle değil. Bence yemyeşil. Ben şu anda camımdan dışarıya bakıyorum, ağaçlara bakıyorum mesela :) O çok soğuk zaman diyebilirim.


ENTELANKARA: Ankara'yı çok sevenler neden çok seviyor sizce?


Aslı Artuk: Bence bu aidiyet duygusundan kaynaklanıyor. Çünkü Ankara için manzarası şöyle, doğası böyle, iklimi şöyle diye öveceğimiz bir tarafı yok Ankara’nın. Ama o yaşanmışlık, o aidiyet duygusu, anılar bağlıyor sanırım Ankaralıyı Ankara’ya. Ankara’nın kendine özgü bir düzeni var, kendine özgü entelektüel bir yapısı var. Mesela Ankara seyircisi diye bir şey vardır. Bütün Türkiye’deki diğer oyuncu arkadaşlarımın da sürekli söylediği, Ankara’nın seyircisi şöyle, Ankara’nın seyircisi böyle. Başta da belirttiğim gibi Devlet Tiyatrosu geleneğinde Ankara merkezdir. Çok köklü bir gelenek olduğu için de Ankara’nın seyircisi de şekillenmiştir. Alkışlamasından tutun da, tiyatroya giderken üstüne giydiği kıyafete kadar Ankara kendine özgü bir tavır sergiliyor bence. Ankara’nın seyircisi entelektüeldir, her şeyi beğenmez, her şeyi coşkuyla alkışlamaz, o alkışı kapabilmek çok önemlidir yani burada Ankara topraklarında :) Seven niye seviyordur… Bence tamamen aidiyet duygusundan seviyordur.


ENTELANKARA: Peki Ankara'dan bir an önce kaçmak isteyenlerin Ankara'yla dertleri neler olabilir?


Aslı Artuk: Ankaralı olmamak olabilir :) Yani şimdi İzmir’de doğup büyümüş bir insanı Ankara’ya entegre etmek zor tabii ki. O her zaman denizi, iyot kokusunu özleyecektir. Çok da doğaldır. Ankaralı olmayanların Ankara’dan kaçtığını düşünüyorum.


ENTELANKARA: Ankara’da en sık gittiğiniz tiyatro salonları hangileridir?


Aslı Artuk: Hepsine gidip, hepsinde oynamış biri olarak en sevdiklerimi saymak istiyorum ben. Birincisi Çayyolu, Cüneyt Gökçer Sahnesi. Gerçekten ikinci evim gibi hissediyorum. Bir diğeri Akün, bir diğeri Şinasi Sahnesi. Bu üçü benim en sevdiğim sahneler. Oynaması da, izlemesi de çok keyifli.


ENTELANKARA: Katlanır sandalyenizi alıp Ankara’da gittiğiniz yerler nereler?


Aslı Artuk: Seğmenler Parkı’nda çok yapıyoruz bu etkinliği. Bir de Çayyolu’nda yapıyoruz. Çayyolu’nda oturuyorum ben ve evimin önü bahçe. O yüzden böyle örtümüzü atıp, sandalyelerimizi açıp çok keyifli zaman geçirebiliyoruz hem oğlumla, hem de arkadaşlarımla.


ENTELANKARA: Üç yönetmen ve üç yazar ismi söyler misiniz?


Aslı Artuk: Tabii ki efendim :) Zevkle söylerim hem de. Birinci sıramda Micheal Haneke var. İkinci sırada Yorgos Lantimos var. Üçüncü sırada da Christopher Nolan var. Üç yazar ismi, biri J. D. Salinger, Çavdar Tarlasında Çocuklar’dan dolayı. Bir tanesi Albert Camus. Mesela Albert Camus’nün Yabancı’sını okuduğumda dünyaya bakışım değişmişti, genç kızlığımdan okuduğumdan. Bir diğeri de Charles Dickens. Charles Dickens’ı çok seviyorum küçük yaşlarımdan beri ve bir gün, hani bu benim naçizane kendi hayalim, olursa eğer. Büyük Umutlar kitabını oyunlaştırmayı çok isterim. Henüz korktuğum için yaklaşmıyorum ama hayatımın bir yerinde bunu mutlaka yapacağım galiba.


ENTELANKARA: “Şu karakter roman sayfalarından çıksa da sahnede canlandırsam,” diyeceğiniz bir roman kahramanı var mı?


Aslı Artuk: Demin Büyük Umutlar’dan bahsettik. Büyük Umutlar’da Estella rolünü oynamayı çok isterdim.


ENTELANKARA: Hangi yönetmenle beyazperde için çalışmak isterdiniz?


Aslı Artuk: Eğer Türkiye için konuşuyorsak, Türkiye’deyse bu hayalimiz Nuri Bilge Ceylan tabii ki. Eğer yabancı bir yönetmenle bunu yaşama şansım olsa, sihirli bir değneğim olsa kesinlikle Yorgos Lantimos isterdim. Henüz de hayatta zaten :) Oynarız, çok güzel olur.


ENTELANKARA: Bir sinefil olarak izlemekten keyif aldığınız kadın oyuncular hangileridir?


Aslı Artuk: Yani azıcık isim saymak çok zor bu soruda. Hani birini söylesen öbürüne ayıp oluyor. Ama ilk sırada tabii ki, her faninin vereceği cevabı vereceğim. Kraliçemiz, tanrıçamız Meryl Streep diyorum. İkinci sırada Julianne Moore’u sayabilirim. Çok özel hayranıyım Julianne Moore’un. Çok yumuşak buluyorum ve sahnede biraz kendimi ona benzetiyorum oyunculuğumu. Umarım benziyorumdur :) Yeni dönem, yakında dönemden de Alicia Vikander. Yani daha nicelerini saymak istiyorum ama üç taneyle sınırlandırdım şimdilik.


ENTELANKARA: Son zamanlarda izleyip etkilendiğiniz dizi ve film önerileri alabilir miyiz?


Aslı Artuk: Hemen hızlıca giriyorum. Çünkü çok sevdiğim konular. Bir tanesi Fargo, önce dizilerden başlayayım. Çok güzel bir kara-komik. Zaten meşhur Fargo filminden esinlenilerek yapılmış. Aynı tatta bir kara-komedi mevcut orada. Bu dört sezon yaklaşık. Her sezon farklı bir hikaye, farklı oyuncular, çok kıymetli oyuncular ve çok güzel oyunculuklar var. Kesinlikle tavsiye ediyorum. Bir diğeri Succession. Bu yeni bir dizi. İki sezonu var, üçüncü sezonu bu ay (Eylül 2021) yaklaşık on gün sonra gelecek. Bu da hiciv dolu, çok sarkastik, çok zeka ürünü bir dizi. Zaten ödül canavarı. Bütün ödülleri topluyor şu anda. Succession’ı kesinlikle öneriyorum. Bir diğeri, şu anda izliyorum The Office. Yıllardır izlemek istediğim, hep ertelediğim bir şeydi The Office. Ama başlar başlamaz müptelası oldum. O da durum komiği. Çok ünlü komedyenler oynuyor ve vitüozite oyunculuklar artık orada. Dokuz sezon, ben şu an altıncı sezondayım. Her akşam iki, üç bölüm The Office izlemeden uyuyamıyorum. Hayatımın bir parçası haline geldi. Ama bir dizi söyleyeceğim ki son önerim olarak, bütün dizi tarihindeki diziler bir yana, Breaking Bad’ler falan bir yana, o bir yana. O da Dark. Alman yapımı, bir zamanda yolculuk hikayesi, sanki bir beyin jimnastiği, bulmaca çözer gibi izleniyor, yani çok fazla konuşup spoirler vermek istemiyorum ama bence insanlar ikiye ayrılır. Dark sevenler ve Dark’ı anlamayanlar olarak :) Dark’ı kesinlikle öneriyorum. Üç tene de film söyleyeceğim. Benim en en en sevdiğim film, Funny Games, Haneke’nin. Beni bu kadar ürküten, bu kadar rahatsız eden, bu kadar hayatı, insanı, yaşamı sorgulatan bir film daha olmamıştı. Bir diğeri Dogtooth, Köpek Dişi. Çok sarsıcı bir film. Bir diğeri de yine bütün filmler bir yana o bir yana diyebileceğim Interstellar. Özellikle de benim gibi uzaya, astrofiziğe filan ilgisi olan, sevgisi olan herkesin ibadet edercesine izleyeceği bir film bu. Ben şahsen öyle, belki sekiz kez, belki dokuz kez izlemişimdir. Üç tane de naçizane sevdiğim film önerisini buraya bırakmış olayım.


ENTELANKARA: Üç tane kitap önerisi alabilir miyiz?


Aslı Artuk: Hemen hızlıca üç kitap önerimi söylüyorum. Biri Fahrenheit 451, biri Çavdar Tarlasında Çocuklar, bir diğeri de Kırmızı Pazartesi.


ENTELANKARA: Devlet Tiyatroları’nın perdeleri açılıyor. Yeni sezonla ilgili neler söylemek istersiniz?


Aslı Artuk: Her zamanki sezonlarımıza maalesef benzeyemiyor bu sezon. Çünkü bir buçuk, iki yıldır uğraştığımız corona virüs yüzünden perdelerimiz uzun süre kapalı kaldı. Şu anda dört tane dört tane yeni oyun çalışılıyor. Bunlar bu hafta ve önümüzdeki hafta (2021 Eylül son haftası) prömiyer yapacaklar. Daha önce, yani bir sekiz, dokuz ay önce provaya başlayıp, tam kapanmalar yüzünden duran provalar yeniden provaya girdi. O dört oyunumuz ilk önce prömiyer yapacak. Sonra geçen senelerden kalan oyunlarımız devam edecek. Mesela bizim Anna Karenina’mız gibi. Sonrasında da eğer her şey yolunda giderse ve kapanmalar olmazsa yeni yeni oyunlar asılacaktır kasım, aralık (2021) ve ocakta. Henüz onlar belli değil. Şu anda çalışılan oyunları da izleyemediğim için hakkında bir şey söyleyemiyorum. Yani ne desem yalan ve boş olacak. O yüzden eminim güzel çıkacaktır. Çok özledik, seyirci de bizi özledi, biz de seyirciyi çok özledik. Şimdi açık havada temsiller veriyoruz. Bütün yaz yaptık bunu. Seyircinin nasıl bir özlem içinde olduğunu da çok net görebiliyoruz. Biz zaten artık aşık olduğumuz işi hobi gibi yapmaya başladık. Altı ayda bir, sekiz ayda bir sahneye çıkmak bizler için çok kötü. O yüzden umarım soluksuz olacak, kapanmaların yaşanmadığı güzel bir sezon olur. Tüm Ankara seyircimizi bekliyoruz. Zaten Ankara seyircimiz bizi hiç yalnız bırakmıyor, sağ olsunlar. Daha önceki sorularda da bahsettiğim gibi daha oyunumuzun bileti çıktığı an tükeniyor. Onda çıkıyorsa onu on geçe bilet kalmıyor. Üstelik de dördüncü senemizde olduğumuz halde. Diğer oyunlar da öyle. Seyirci sıkıntısı hiç yaşamıyoruz. O yüzden yine bizi yalnız bırakmayacaklarını, yine salonları dolduracaklarını çok iyi biliyoruz. Sanat yaşamının sürebilmesi için de buradan herkese aşı olmasını tavsiye ediyorum.


ENTELANKARA: Son sözleri tamamen size bırakıyoruz. Yaptıklarınıza, yapacaklarınıza, üretimlerinize dair neler söylemek istersiniz. ENTELANKARA dinleyicilerine son tavsiyelerinizi, önerilerinizi, umut aşılayan aforizmalarınızı dinliyoruz.


Aslı Artuk: :) Böyle büyük büyük aforizmalar söyleyemeyeceğim. Ama hepimiz için bir dileğim var. Kendi bireysel dünyalarımızda kilitli kalmadığımız, kolektife karıştığımız, kalabalıklar içinde olabildiğimiz, daha özgür zamanlar diliyorum. Onun dışında yaptıklarım, yapacaklarım Anna Karenina’nın dört senelik macerası artık son buluyor. Bu işin sonuna geldik. Artık ekibimiz çok dağıldı. Kimi İstanbul’a taşındı, kimi başka oyunlarda görevli. Bir araya getirmek çok güçleşmeye başladı. O yüzden veda edeceğiz Anna’ya. Ama yeni rollerde, yeni maceralarda yine seyircilerimizi bekliyoruz. Umarım Ankara daha çok festivalin, daha çok konserin, daha çok serginin, daha çok aktivitenin olduğu bir şehir haline gelir. Son sözlerim bunlar :) Herkese sevgilerimi yolluyorum, tüm dinleyenlere, görüşmek dileğiyle, herkese iyi pazarlar.


ENTELANKARA’nın ilk bölümünde ilk konuğumuz Aslı Artuk idi. Kendisine çok çok teşekkür ediyorum sorularımızı yanıtlarını için. Umarım kendisini en az Anna kadar güzel rollerde izlemeye, zevkle izlemeye devam ederiz. Ve umarım tüm tiyatrolarımız her şeye rağmen dimdik ayakta kalmaya devam eder biz tiyatro severlerin sayesinde ve tüm tiyatro emekçilerinin sayesinde. Podcasti de bu güzel temenniyle bitirmiş olayım. Haftaya görüşmek dileğiyle, kendinizi çok iyi bakın.


Tüm podcastlerimiz Spotify, Apple, Google ve hatta YouTube'da...

220 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Yorumlar


Yazı: Blog2_Post
bottom of page